“İşçilerin yaşadığı dış mahallenin dumanı ve yağ kokusu içinde,fabrikanın düdüğü her gün böğürüp titreşirdi.Aşık suratlı,kasları hala yorgun insanlar ürkütülmüş hamam böcekleri gibi telaşla dışarı fırlarlardı kül rengi ufak evlerden...”
.
.
Bir asır önce yazılan romanın cümleleri dudaklarımın arasında fısıltıya dönüşürken kaç evin acısı benim rûhuma karıştı bilinmez...Bilinen şudur ki,sıcak evimde bu satırları yazarken,ahkam keserken ,gerçeklerin içinde ve bir o kadar da dışında yaşanan hayat tekmeliyor ruhları,yarı çıplak bedenleri.
.
.
Çarlık Rusyası’nın kanla bastırdığı 1905 devrimine adadığı ANA adlı romanı 1906’da yayımlanır. Toplumcu gerçekçi edebiyatın ilk örneği ve başyapıtı sayılır.
.
.
Umutsuzlukla ,karın tokluğuyla ya da açlıkla geçen günlerin, insanlık dışı çalışma koşullarının sonrasında tek yaptıkları günü unutmak için içtikleri içkiden sonra işverenlerine çıkaramadıkları sesleri kadınlardan,kızlarından çıkaran işçilerin önünde durabilen ve onları aydınlatmak için çabalayan yüreklerin romanı... Konu komşunun kendisine burun bükmesine, aklını başına topla, sana ve oğluna yazık olur demelerine gülüp geçen Ananın ; karşılıksız, hesapsız mücadeleye atılmasıdır.