Anarşi ve Hıristiyanlık

Jacques Ellul

En Eski Anarşi ve Hıristiyanlık Gönderileri

En Eski Anarşi ve Hıristiyanlık kitaplarını, en eski Anarşi ve Hıristiyanlık sözleri ve alıntılarını, en eski Anarşi ve Hıristiyanlık yazarlarını, en eski Anarşi ve Hıristiyanlık yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Kronştad denizcileri ve Mahno hükümetini kesinlikle devrimci buluyor ve sindirilmelerini affedemiyordum; çünkü Lenin'in bu yürekli yoldaşlarının hain ya da karşı-devrimci vb. olacaklarına inanamıyordum.
Sayfa 8 - Karşı YayınlarıKitabı okudu
Tüm kiliseler devlet otoritelerine saygı duymakta ve bu otoriteleri sıklıkla desteklemektedir. Uyuma, yüce bir erdem anlamı yüklemişlerdir. Toplumsal adaletsizlikleri ve kimi insanların diğerleri tarafından sömürülmelerini hoş görürken; bunu, birilerinin efendi, diğerlerinin köle olmasının Tanrının isteği olduğunu ve sosyoekonomik başarının açık bir şekilde bu ilahi lütfü işaret ettiğini öne sürerek açıklamışlardır.
Sayfa 13 - Karşı YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Anarşistler oy kullanmalı mı? Kullanmalı iseler, bir parti kurmaları da gerekir mi? Ben de diğer pek çok anarşist ile aynı düşünceyi paylaşıyorum. Oy kullanmak, orta sınıfın topluma dayattığı sahte demokrasi çarkına dahil olmak anlamına gelmektedir. Oyunu sağ ya da sol partilerden yana kullanıyor olmak bu durumu değiştirmez. Yine, parti kurmak da kaçınılmaz bir biçimde hiyerarşik bir yapıyı benimsemeyi, gücü ve iktidarı paylaşmak isteğini de beraberin de getirecektir.
Sayfa 23 - Karşı YayınlarıKitabı okudu
Ancak, Süleyman ta en baştan beri politik gücün boş, rüzgârın peşinden koşmak olduğunu öğrenir. Tü m kraliyet gücünü elinde bulundurmaktadır. Saraylar yapmış, sanatı geliştirmiştir. Ancak bunların ne bir anlamı vardır ne de bunlar politik gücün tek eleştirisidir. 3:16'da bize şöyle seslenir: "insanları yargılamak için kurulan sarayda günahkârlık her zaman bulunur ve adaleti ilan etmek için kurulan sarayda günahkârlık vardır." Yazar artık bizim bürokrasi (hiyerarşinin çocuğu) dediğimiz kötülüğün olduğunu da görebiliyor. "Eğer bir ilde yoksulun ezildiğini, yasaların ve adaletin ihlal edildiğini görürsen, hiç şaşırma; görevde olanın üstünde onu izleyen biri vardır ve daha yukarıda onlardan da üstünleri vardır." Metin ironik bir biçimde bitiyor: "ülke tarafından onurlandırılan bir kral halkın yararınadır" (5:8-9). Sonrasında, tüm tahakkümlere öldürücü bir darbe gelir: "Bir insan bir insana kendisini biçare hissetsin diye efendilik eder" (8-9). Sonunda yine ironi: "Yattığın döşekten krala lanet okuma, zengine lanet okuma; havadaki kuş sesini taşır ya da başka kanatlı mahlûklar senin sözlerini söyler" (10-20). Yani, politik gücün her yerde kulağı vardır, yatak odanda bile; o yüzden şayet yaşamak istiyorsan ona kötü bir şey söyleme!
Sayfa 65 - pdfKitabı okudu
Garip bir politika
Hollanda'nın uyuşturucu politikası, bu anlamda, önümüzde önemli bir örnek olarak durmaktadır. Her geçen gün artan bir uyuşturucu trafiği ve uyuşturucu kullanımı ile karşı karşıya kalan Hollanda hükümeti, 1970'te diğer ülkelerden farklı bir politikaya yönelerek, yasak meyvenin şeytana uyduran çekiciliğinden sakınmak amacıyla, uyuşturucu kullanımını yasallaş- tırdı. Daha sonra, uyuşturucu satışlarını denetleyen hükümet, bağımlıların tıbbi denetim dahilinde, ihtiyaç duydukları dozda uyuşturucuyu ücretsiz temin edebilecekleri merkezler açtı. Bu uygulamaların uyuşturucu pazarına ve buna bağlı kötülüklere (satıcılara bağımlılığa, fahiş fiyatlara ve bu parayı edinebilmek için işlenen suçlara) bir son verebileceği düşünülmüştü. Dahası, uyuşturucuya duyulan isteğin azalacağına inanılmıştı. Ancak bunların hiçbiri gerçekleşmedi. Amsterdam, uyuşturucunun başkenti halini alırken, kent merkezinde uyuşturucu bağımlıla- rının sayısında ürkütücü bir artış yaşandı.
Benim açımdan adil ve olası görünen, tabandan gelen bir halk hareketiyle yeni kurumların yaratılmasıdır. Halk, yok edil- mesi kaçınılmaz olan otoritelerin, güçlerin yerini alacak uygun kurumlar (yukarıda belirtildiği gibi) oluşturabilir. Bu bakış açı- sı, aslında, 1880- 1900 arasındaki Anarko-Sendikalist harekete oldukça yakın duruyor. Onlar, sendikaların, işçi evleri gibi işçi sınıfı organizmalarının, orta-sınıf devlet kurumlarının yerini alması gerektiğine inanıyorlardı. Bu hiçbir koşulda otoriteryan ya da hiyerarşik değil, mutlak demokratik bir yolla gerçekleşme- liydi; bu durum onları federasyonlara götürecek ve federal bağ, biricik ulusal bağ olacaktı. Neler olduğunu şüphesiz biliyoruz. 1914'teki savaşın başında Anarko-Sendikalistleri ortadan kaldırmaya yönelik bilinçli bir siyaset izlendi ve sendikal hareket, kalıcı devlet memurlarının görevlendirilmesiyle radikal bir dönüşüm yaşadı. Bu korkunç bir hataydı. Aynı zamanda, işçi evleri de elit bir proleter sınıfına tohumlanarak esas karakterini bütünüyle yitirdi. Özetle, saf bir anarşist topluma inancım yok.
Reklam
13 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.