Arthur Schopenhauer, 22 Şubat 1788’de bir liman şehri olan Danzig’de dünyaya gelmişti. Herhangi bir Alman bebekten farkı yoktu. Ancak 21 Eylül 1860 günü Frankfurt’ta vefat ettiğinde hemen her Alman’dan farklı biriydi.
Schopenhauer, Alman filozof, yazar ve eğitimcidir. Sadece Alman felsefesinin değil, dünyanın en önemli düşünürlerinden birisidir. Zor anlaşılan hatta bazen anlaşılamayan, irrasyonel ilkeler üzerine kurulu nedensellikler görüşünü ortaya atmıştır. Başta Nietzsche olmak üzere Almanya’dan ve dünyadan pek çok kişinin fikir ideoloğu olduğunu da söyleyebiliriz.
Schopenhauer’in en bilindik eserlerinden birisi “Über die Weiber” adıyla bilinen ve Türkçeye “Aşkın Metafiziği” yahut “Cinsel Aşkın Metafiziği” adlarıyla çevrilen kitabıdır. Tabii bu esere kitap demek ne kadar doğrudur, bilinmez. Çünkü Schopenhauer bu eserini bir tez olarak kaleme almıştır. Hacimce küçüktür ancak hem anlattığı şeyler, hem de dünyadaki etkisiyle hayli büyüktür.
Schopenhauer 1800’lü yıllarda kaleme almıştır Aşkın Metafiziği’ni. Gelgelelim, burada işlediği aşk, cinsellik, kadın-erkek ilişkileri, evlilik, kadın ruhu, erkek davranış biçimleri, âşık psikolojisi gibi konular, ta ilk insandan beri geçerliliğini muhafaza eden ve belki de hiç değişmeyen, evrensel konular olunca her çağda okunması gayet tabii oluyor. Öyle ki, bir modern zaman okuru bu eseri okuduğunda, bazen büyük bir şaşkınlık da yaşayabilir. Çünkü Schopenhauer, insan ruhuna öyle nüfuz ediyor, cinselliğinden tutun da aşkın hallerine kadar hemen her konuyu öyle net ve çarpıcı bir şekilde anlatıyor ki, “ben bu duyguyu biliyorum” deyiveriyorsunuz.