Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

"Toplu Yazılar 2"

Bakır Çağı

Melih Cevdet Anday

Bakır Çağı Gönderileri

Bakır Çağı kitaplarını, Bakır Çağı sözleri ve alıntılarını, Bakır Çağı yazarlarını, Bakır Çağı yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bir kitabı okumak, onunla aramızda karşılıklı bir alışveriş heyecanlı bir didişmeye varmadıktan sonra neye yarar?
Sayfa 322Kitabı okudu
Şiir ya da koşuk (nazım), düzyazıdan önce. Bundan da olağan bir şey olamaz, çünkü yazının bulunması, insanların konuşmalarından çok, çok sonradır elbet . İnsanlar yazı yazmaya başlamadan önce, tapınırken oynamaları sırasında, söylemek istedikleri sözleri bir biçime sokuyorlar, onu oyunla ve ezgiyle zaman ve hareket bakımından benzeştiriyorlardı. Böylece de ölçülü biçili sözler demek olan şiir ortaya çıkıyordu. Öyle ki, binlerce yıl önce, bugünkü uygarlığımızın temelini atan birtakım büyük adamlar, doğaya ilişkin düşüncelerini şiir biçiminde söylemişlerdir. Şiir, sözlü anlatımın ilk biçimiydi.
Sayfa 317Kitabı okudu
Reklam
Zeus, İda dağından Troya savaşı seyrettiği bir gün şaşırır da çevresindekilere, "Biz böyle olsun istememiştik," der. Sanat yapıtı doğasal olsun, yaşama benzesin isteniyorsa, onda yaşamın, yaşayan kişilerin Zeus'a başkaldırması aranmalıdır en azından; yoksa yazarın buyruklarına körü körüne uyan bir kuklalar düzeni değil. Dahası var sanat yapıtı gerçekçi değil, gerçek olmalıdır derim ben. Yaşam gibi birçok gizi vardır çünkü onun da, bir nesne gibi durur karşımızda ama gene bir nesne gibi yanıltır, şaşırtır bizi, bir ya da birçok yaratılmış kişinin ağzından açıklar kendisini, ancak yaşamdaki insan gibi aldatır kimi zaman ya da doğru söylediğini sandığı anda uydurur, saçmalar. Gerçek olmalıdır derken bütün açıklığı ve kapalılığıyla, demek istiyorum. Yazardan yaşamın tutarlı ve akla uygun kılınmış bir kopyası isteniyorsa neden gideyim onu görmeye? Dahası, bir yazar olarak neden katlanayım böyle bir oyun yazmaya, düşündüklerimi doğrudan anlatmak dururken? Kader, tragedyanın kaçınılmaz demektir; eski Yunanlılar bunu yaşam diye göstermeye kalklar. Oysa, bırakın yaşamı, madde en başta başkaldırıyor kadere, atomun içindeki hangi elektronun, ne zaman fırlayıp kaçacağını önceden kestirmek olanaksızdır. Yazar, kaderi değil özgürlüğü seçmelidir.
Sayfa 274Kitabı okudu
İşçisinden tutun başbakanlarına kadar, hepsi genel olarak türkü söyleyip yerli oyunlar oynuyorlar. Bunun üzerinde duruşumun bir önemi var: Büyük kentlerden ayrılıp köylere gidince havanın değişmediğini görüyorsunuz. Bu da sizde tutarlı bir köylü uygarlığıyla karşılaştığınız izlenimini uyandırıyor. Gerçekten de Bulgaristan'da, köylü kentli ikiliği diye bir şey duyulmuyor. Tıpkı bunun gibi, aydın ve halk ikiliği de yok. Aydınlar ve yöneticiler, okumuş köylüler ve işçilerdir. Başbakanlarının asıl mesleği mürettiplikmiş.
Sayfa 261Kitabı okudu
Beğenilmek, beğendirmek kaygısından büyük ölçüde vazgeçmek, sanat güzelliğinin bir düşün düzeni olduğunu düşünmek, ileri gitmiş ülkeler karşısında aşağılık duygusuna ve geri kalmış toplumlar karşısında üstünlük duygusuna kapılmamak, bütün insanlığa seslenebilmek gücünü kazanmaya, çağdaş bir sanatçı gibi yaratmaya, yurdunu ve dünyasını tanır bir düşünür olmaya, çağdaş sanatın, yurdun ve dünyanın sorunlarını çözmeye çabalamak.... Yalnız bizleri değil, başka ülkelerin sanatçılarını da bunaltıdan kurtaracak temel ilkeler bunlar olsa gerektir diye düşünüyorum.
Sayfa 241Kitabı okudu
Laiklik Üzerine
Laik düzen, dinin sömürülmesini önleyecek bir düzendir. Bu düzen içinde, saf yurttaşı din yönünden korkutarak, sindirerek soymak, yönetmek, gütmek gücü zayıflar, ister istemez ve yüzyıllardan beri süregelen din ticareti mesleği para getirmez olur. Bu bakımdan laisizme düşman olanlar gerçekte dinsizlikle savaşanlar değil, akla, gözleme, deneye, bilime karşı gelenlerdir. Başka bir deyişle, laikler dinle savaşmazlar, onların kavgası, dinsel inançları öne sürmek yoluyla aklın gelişmesini önlemek isteyenlerdir. Eğer bu dinsel inançlar, aklın, bilimin verileriyle çatışıyorsa, laik düşünürün yaptığı, yapacağı iş, konuyu tartışmaktan başka bir şey değildir. Böyle bir özgür tartışma, hiç de zor kullanmayı gerektirmez. Çünkü bilimin belli başlı özelliklerinden biri, evrensel olma, bütün insanları kavrama özelliğidir. Gerçekte zor kullanma, dinsel inanç savunucularından geliyor. Tartışmaya yanaşmayanlar, tartışmayı yasaklayanlar onlardır. Oysa bu tutum, dinsel inançların evrensel olma, akla uygun olma özelliğinden yoksun bulunduğunu söylemekle birdir ki, bu bakımdan dinsel inançları küçük düşürenler laikler olmamak gerekir.
Sayfa 215Kitabı okudu
Reklam
Yassıada duruşmaları sırasında Kumkapı'dan Yassıada'ya tünel açmaya kalktıkları sanısıyla yakalananların, gazeteler, temize çıktığını yazıyordu geçende. Bunu okuyunca "Yazık!" diye düşünmekten kendimi alamadım. "Marmara Denizi'nin altından tünel açacak güçte teknisyenlerimiz varmış diye boşuna umutlanmışım" dedim. O adamlarda böyle bir tüneli başaracak girişim yeteneğinin bulunduğuna o günler inanıldıysa, yapılacak iş, sanıkları Kumkapı'dan alıp diyelim Rumelihisarı'na getirmek ve: "Hadi bakalım, Boğazın altından bir tünel açın!" diyerek şu yıllanmış iki yakayı birleştirme davasını çözüvermekti bence.
Sayfa 211Kitabı okudu
Devletçilikten yana ve toplumcu olmak, özelcileri kızdırır; köyün okuması, toprak istemesi ağayı kuşkulandırır, huylandırır... Evet, yıkıcıyız, ama köhneliklerin, günü dolmuş kurumların, batmış uygarlık kalıntılarının, gericiliğin, sömürücülüğün yıkıcılarıyız. Ya o köhnelikleri günü dolmuş kurumları, ümmet uygarlığı kalıntılarını, sömürücülüğü savunanlara ne demeli, ne ad vermeli? Onlar köyün okumasını, toprağa ve yeni üretim araçlarına kavuşmasını, çalışanların insan gibi yaşamasını ulusal gelirin alavere dalavereyle çalınmamasını, uygarlık nimetlerinden bütün yurttaşların yararlanmasını istememekle bu toplumu yıkıma götürenler değil midirler?
Sayfa 208Kitabı okudu
"Bizim sosyalistlerimiz yoksullukta eşitlik istiyorlar," diye yazanlar haksızdır. Sosyalizm, açlığın ortadan kalkmasından sonra başlar. Açlığın yok edilmesiyse bir ekonomik doktrin sayılamaz.
Sayfa 206Kitabı okudu
Seni sevmek mor denizlerdir biraz Ne kadar gidilse bir o kadar bitmeyen Umutlar ve yıkılmalar ardında direnilen Seni sevmek mevsimler içinde en güzel yaz Seni sevmek yaşamanın aşılmaz büyüklüğü Ve sığınıp ılık kıyı kentlerine bir akşam Seni sevmek kan dolu yüzyılları korkutan Seni sevmek çocukların düşlerinde gördüğü Varılırdı daha saydam günlere itseler İtseler yalnızlık giremezdi evlere Seni sevmek bir kırlangıç olacak bekleseler Ve uçacak durmadan adasız denizlere Kim bulacak cam kırığı gözlerinde sevgimi Sonra yalnız kalmak gibi yoksulca uğuldayan Bütün okyanusların baş eğdiği tek kaptan Sana verdim geç diye bütün denizlerimi
Sayfa 176 - Afşar TimuçinKitabı okudu
Reklam
Sınıflı toplum sürüp gittikçe, her özgürlük akımı, yeni bir yasaklar düzenine varıp çürüyecektir. Ama bunun bilincine varılması, ister istemez, bu gidişin hep böyle sürmeyeceği, sürmemesi gerektiği düşüncesini doğurmuştur. Bu düşüncenin bilimsel olarak tanıtılması, toplumda sömürmenin bütün bütün ortadan kaldırılmasının kaçınılmaz olduğu gerçeğine bağlanmıştır. Bu tanıtlamaya göre, demek ki, yasakçılığa karşı başkaldırma akımlarının başarıya erdikten sonra yeni yasaklar getirmesi olayı, artık yenilenmeyecek, böylece de düşünce özgürlüğü uğruna yapılan savaş, ülküsüne varmış olacaktır. O zaman somut-soyut ayrımı ortadan kalkacaktır.
Sayfa 130Kitabı okudu
Bilimle dinlerin tarih boyu savaşı, yasaktan başka dayanağı olmayan anlayışla, özgür düşünmekten korkmayan anlayışın çatışmasından başka bir şey değildir. Öyle ki, bir üçgenin üç açısı toplamı doksan derecedir diyen bilimadamı, bu gerçeğe çevresindekileri inandırmak için zor kullanmak gereğini duymaz; başka bir deyişle, bilimsel doğrulara inanmamayı yasak etmez. Tersine olarak o, karşısındaki yasakçıların, anlayışından vazgeçerek kendisiyle barış içinde tartışmalarına gönüllüdür. Çünkü bundan ancak kendisinin kazanacağını bilir. Yasakçılığa karşı olan tutumun büyük gücü buradadır.
Sayfa 128Kitabı okudu
"Sosyalist kavrayış ve yorumlayış " denilen şey, bir kitaptan okunup öğrenilecek donmuş bir ölçü değil, her yerde, her olayda yeni görünüşler kazanan yaratıcı bir dünya görüşüdür. Yeni Türkiye'nin bu açıdan çözümlemesi de işte o türlü yaratıcılık isteyen yepyeni bir konu.
Sayfa 126Kitabı okudu
Ticanilerin başı Kemal Pilavoğlu da sürgün olarak Bozcaada'da oturuyor. Orada bir ev satın almış. Bu evi uzaktan gösterdiler. Adamın bütün evlerinden daha büyük bir ev. Anlattıklarına göre, Pilavoğlu, bu adanın şarap yapıp satmakla büyük bir günah önlemek amacıyla köylülerin elinden bütün bağlanını satın almaya karar vermiş. Bağcılar satarlar mı satmazlar mı, orasını bilmem, ama bir bölge halkını günah işlemekten alıkoymak niyeti, o halkın elindekini avucundakini, almakla nasıl bağdaştırılır? Bağlar, tabanca, bıçak değildir ki, bağcınm elinden alınınca suç önlensin! Dahası var. Pilavoğlu bu niyetini gerçekleştirirse, günah işlemekten kurtardığı bağcıları, keneine bağlı birer köle durumuna düşürecektir. Hangi yüce mantık, günahı bu yönden, bu yolla önlemeyi doğru gösterebilir? Gerçek şu ki bu adada bir zenginlik yaratılıyor ve her zenginlik yaratılan yere olduğu gibi buraya da birtakım sömürücüler üşüşmüştür, çeşitli yollardan onun zenginliğini ele geçiriyor ya da geçirmeye çalışıyor, bununla da kalmayarak, ele geçirdikleri o zenginliği başka yerlere taşıyorlar... Bu yüzden çelişik durumlarla karşılaşıyorsunuz: toprağı verimli, suyu bol, insan çalışkan olan bir bölgenin yoksulluk ve bakımsızlık içinde bulunması gibi. Gerçekten ortada bir günah var ama kimin.
Sayfa 106Kitabı okudu
Bize anlattıklarına göre, Bozcaada'nın beş zengini varmış, beşi de yaz kış İstanbul'da oturan ve birbirleriyle dargın olan bu zenginler alım satım aylarında barışıp birlikte Ada'ya geliyorlar, alım satım ederlerini (fiyatlarını) aralarında, kendi keaelerine uygun olarak biçiyorlar ve malı toplayıp sattıktan sonra yine darılıp İstanbul'a gidiyorlarmış. Demek iki milyon litre şaraptan kazanılan büyük paranın az bir parçası, yoksul Adalıların bir yıllık geçimine ayrıldıktan sonra geri kalan asıl büyük parça, İstanbul'un zengin mahallelerinde yeni yeni apartmanlar yükselmesine yaramaktadır.Belki de dünyanın en iyi şaraplarını yapan bu ada bakımsız ve neşesizdir bu yüzden.
Sayfa 106Kitabı okudu
40 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.