Demiryolu memuru Nizamettin'i tanıyarak başladığımız kitap, aynı yerde çalışan diğer karakterleri yazarın uygun gördüğü kadarıyla her birini tanıyarak devam etti. İlk memuriyeti olmasına rağmen diğer kıdemli çalışanlardan daha dolgun bir ücretle işe başlaması ile daha henüz başlarda zaten dikkatleri üzerinde toplamıştı. Muhtemelen personele kadro derecesine göre ödenen ücret miktarını ifade eden bareme dair kanunun o zamanlarda olmaması ile ilgiliydi ama Nizamettin zaten her haliyle ilgi çekiyordu. Nizamettin, Düriye, Mehmet Ali, Mustafa, Seyfi Baş, Avni Esmer, Şefik Bayrak, Kâmil Serdengeçti, Sabri Yalamaz... Trenle işe gidip gelen memurlar, yolcular, lokomotifler arasında geçen kitabın içindeki her karakter kendine özgü tabiatı ile dikkat çekiyor. Mesela Mehmet Ali benim gözüme çarpanlardan birisi oldu. Yıllar geçse de, zamanın hangi diliminde olursak olalım insanların birbirine olan itimat kavramına olan bakış açısının pek de değişmediği söylenebilir. İyi olan bir eylemin ardında menfaat aramak, maalesef insanlarla olan deneyimlerimizin bir sonucudur. Mehmet Ali günümüzde yaşasa, insan ilişkilerine ne söylerdi kimbilir. Fakat kendisinin kadınlara yönelik yaptığı genelleme, öznel bir bakış açısının doğurduğu sonuç olduğunu da söylemeden geçemeyeceğim. Kitabın içindeki her kişiye ayrı roman yazılır diye düşünerek okudum. Çünkü bu kısacık eserdeki etkileri büyük oldu benim için. Her biri şahsına münhasır bir çerçevede etkiledi beni. Ahh Düriye var bir de... Her birinin anlatılmayan detaylarını öyle merak ettim ki.