Bak, ilk insanların kafası netti. Üç şeye tapardı, ateş, su, güneş… Bu üç şeyin ona hayat verdiğini keşfetmişti. İnsan daha doğadan kopmamıştı. Doğa ile bütünleşmiş bir şekilde yaşıyordu. Taptığı bu elementler hayattı ve elle tutulur şeylerdi… Sonra üç büyük din ortaya çıktı. Bu dinlerin doğayla bir ilgisi yoktu. İnsan düşüncelerinin söylemiydi. Düşünce ise muğlaktı, değişkendi. Bu dinlerin başka handikabı da onu ortaya atanların söyledikleri değil, ikinci, üçüncü ağızdan duyduklarımızdı. Bu da muğlaklığını arttırıyordu.