İran edebiyatının önemli, hatta devrim yaratan yazarlarından biri olan Gulam Hüseyin Saedi'nin 8 öykülük Bayel Ağıtçıları isimli bu kitabı hem İran edebiyatından hem de yazarın kendisinden okuduğum ilk kitap. Kitap bende ilk başta hissiyat olarak belirsiz bir intiba bırakmış olsa da işlenen diyaloglar, farklı konularda yazılmış 8 ayrı öykünün zihinde bir bütüne dönüşmesi, konuların derinliği, verdiği mesajlar öylesine kusursuz ki bu belirsizliği kitap üzerine biraz düşünmekle ortadan kaldırmak mümkün. Bahsettiğim belirsizlik "bu kitabı sevdim mi, bu kitabı anladım mı, bu kitabı doğru okudum mu?" başlıklarında duraksadığımdan öte gelen bir belirsizlik. Bunları kendime sorup istediğim cevabı almadan bir kitaba "okudum" diyebilmem mümkün değil.
Bayel adında hayali olduğu tahmin edilen bir yerde geçiyor bütün olaylar. Sürekli bir ölüm, sürekli bir gidiş, hatta sürekli bir karanlık mevcut olay örgüsünde. Öyle ki okurken Bayel'e hiç güneş doğmuyor gibi hissettiriyor. Bir ölüm ya da bir gidişin ardından herkes yas ve yakarma moduna giriyor ve böylece gün aydınlıksa bile karanlık yükseliyor Bayel'in üzerine. Beni en çok etkileyen 4. hikaye ve en çok düşündüren de 8. hikaye oldu. Zaten 4. hikaye Gav isminde beyazperdeye taşınmış ve İran sinemasının isminin dünyada duyulmasını sağlamış. Okurken de bu hikayenin bir film senaryosuna temel olmasına hak veriyorsunuz. 8. hikaye ise son ve Bayel halkının düşünce, inanç şemasının bir özeti niteliğinde.
Başta belirsiz de olsa, sonrasında hisleri kuvvetlendiren etkileyici bir eser. Tavsiyedir.