(biraz spoiler içerir)
Kitabı okuduktan sonra arkama dönüp baktığımda şu aşamaları görüyorum;
Kitabı elime alma, üşenme , 20 sayfa okuma , bırakma, bir ay sonra yine başlama , bırakma ve ardından okumak zorunda olduğum için yine başlama. Bitiş. Ve müthiş.
Kitap genel olarak başları akıcı değildi . Fakat Boynuzlu Maral Ana masalından sonra iyice sardı . Kendimi San-Taş vadisinde yaşayan bir çocuk gibi hissettim. Sadece hayalleriyle yaşamaya çalışan bir çocuk oldum. Ve bunun getirdiği yorgunluğu kendi üzerimde fazlasıyla bulundurdum.
Kitapta çoğunlukla her şeyin bir nesnel anlamı vardı . Kayaların , çantanın , dürbünün, maralın... Belki de bu çocuğun kendini yalnız hissetmemesi için yapmış olduğu bir şeydi . Sadece onu sevenin dedesi olması onu buna itiyor olabilir.
Kitabın ismine gelecek olursak beyaz gemi meselesinden fazlaca bahsedilmemiş fakat çocuğun beyaz gemiye gitmek amaçlı o suya atlamasından ötürü konulmuş olabilir.
Sadece kitapta bu olaylar değilde adaletsizlikten de çokça bahsedilmiş. Özellikle Orozkul'a karşı derin bir hırs büründüm içimden. Tek Orozkul değil nineye karşıda gücenmedim değil .
Kısaca başta herkesin okumadığı sonra okumadığına pişman olduğu iç çözümlemeleri fazlaca bulunduğu bir roman.