hiçbir şeyin nedeni yok. ve insan; bu nedensizlikler ortasında nedeni olmayan bir varlık olduğunun, hiçbir varlığın nedeninin olmadığının bilincine vardığında “bulantı” hissi başlıyor.
kitap; roquentin isimli başkahramanın hayata, insana, topluma karşı duyduğu tiksintiyi ve kendisini rahatsız eden içindeki “bulantı” hissini konu alıyor. başlangıçta tüm nesneleri, içi boş nesneler olarak gören roquentin; sonrasında bu nesnelerin birer ‘şey’ olmadığını ve bir insan olarak varlığının, diğer varoluşlardan bir farkının olmadığını keşfediyor. kendi önemsizliğinin onda yarattığı bulantı hissini anlaşılır kılmak için yazdığı günlükler, “varoluş, özden önce gelir.” düşüncesine dayanıyor.
sartre’a göre; insan önce varolur, sonra kendi özünü yaratır. kendi özünü yaratırken yaptığı seçimlerinde insan tamamen yalnızdır. bu ise ona derin bir sorumluluk yükler. ki bu duygu, insanda derin bir rahatsızlık yaratır.
sartre’ı pek çok farklı senaryoda, pek çok farklı kişiye önerdim. eserlerinin, herkesin içinde uzun süre yankılanan bir iz bıraktığına eminim. bulantı da benim ara ara dönüp altını çizdiğim cümleleri sıklıkla okuduğum ve üzerine düşündüğüm bir kitap.
hala sartre ile tanışmadıysanız, varoluşçuluğun edebiyatla buluştuğu bir kitap olan bulantı’yı mutlaka okumanızı tavsiye ediyorum.
okuyacak olanların en az benim kadar sevmeleri dileğiyle!