Bu şiirlerin aşındıran bir özelliği var. Korkunç bir derinliği. Siyah ya da beyaz değil, daha da renksiz. Uzak doğu felsefesini öğrenenler bilir ki başlangıçta anlamaya çalışan insan allak bullak olur, iliklerine kadar kasılır sanki. Bu şiirler de böyle. Bazı şairler coşkunun nirvanasına ulaştırabiliyor, Eliot hissettiğim kadarıyla tersinin nirvanasına da ulaşabiliyor. Mutlak çoraklığa. Didaktiklik var, fark etsen de boş, tokat gibi çarpmaya devam eder. İmge var, yakalarsa bırakmaz. Hikaye var, devam etmeni engeller. Kendisinin de belirttiği gibi "şair, kendi kaleydeskopunu yaratır", var olan ya da egemen algı, düşünüş, anlam ve görünümleri süzer, bozar, yeniden yaratır, yeni algı, anlam ve düşünüşler ortaya koyar. yani arka kapakta yazılan doğrudur: "Sevilmesi ya da sevilmemesinin bir önemi yoktur, mutlaka okunmalıdır."