Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Büyük Grev

Aziz Nesin

Büyük Grev Sözleri ve Alıntıları

Büyük Grev sözleri ve alıntılarını, Büyük Grev kitap alıntılarını, Büyük Grev en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
... "Söyleyin pliiiz, ne bok yiyeceğiiiz?"...
Reklam
Büyük Grev
...Eğer sen de insansan bütün insanları seveceksin kiii kaniçici insan kardeşlerin, kanını daha iyi emsin...
Doğa öcünü alacak!
"Kentleri, en bitkel yerlerde kurup da doğayı köreltmeyeceksiniz. Yoksaaa, yollarınızdan geçilmez, sularınız içilmez, tozdan dumandan akla kara seçilmez, tarlalardan ürün biçilmez, pislikten kaçılmaz, hastalıktan gözleriniz açılmaz olur."
"Zamandan korkmayan yazarım. Çünkü, bugüne dek zaman, yüzümü hiç kara çıkarmadı. Zaman, benim en büyük yandaşım, işbirlikçim oldu ve zaman beni hiç utandırmadı."
Bir zamanlar, memleketin birinde, çoook, pekçoook, çoktan da çoook zengin bir sanayici vardı. Parası kasalara sığmazdı, çünkü parası bol, kasalar dardı. Ve O'nun bütün derdi... Ama durun bir dakka! Derdini şöyle derdi: "Memleket kalkınmalı! Ha benimki, ha halkınki... Halk benimkini almalı, ve benim olmalı halkın malı, ki memleket kalkınmalı!"
Reklam
Ahh be Nesin Abi! Ciğerimi parça parça ettin. :-(
Bu işçinin ağır sövgülerini okur okumaz, bir şaşılası duygusallığa kapılıp, birden, üç kez linç edilerek öldürülmekten kılpayı kurtuluşumu anımsadım: Beyaz Saray'da, Eminönü Halkevi'nde, Adana'da... Hele o Adana'daki beşbin kişinin iki günde üç kez saatlerce bağırdıktan sonra üstüme saldırışları, en öndeki saldırganların, - Kelime-i şahadet getir! diye bağırmaları. Niçindi bütün bunlar? Yine işçilerin kendi çıkarlarını daha iyi hesaplamaları, daha da bilinçlenmeleri için; “Büyük Grev" adlı bir öykü yazdım diye, iki işçinin bana “Kaça satıldın? Kaç para aldın da bu öyküyü yazdın?” diye sormaları için miydi?
Son Konuğuma Mektup..
"Ortaçağ simyacıları, taşı altına çeviremedi. Ama ben bir simyacıyım, gözyaşlarımı gülmeceye çevirerek dünyaya sundum. Saygıyla gel ölüm, bekliyorum."
Hani bir zamanlar fabrikalarda çok iş vardı ya, o zaman işçiler canla başla çalışıyorlardı günde üç vardiya... İşçiler çalışıyor ha çalışıyor, fabrikalar mal üretiyordu ve halkımız bu malları hapurhupur bu malları paldırküldür bu malları takırtukur hiç durmadan tüketiyordu. Bu böylece yıllar yılı sürdü. Ama gel gör ki... Nasıl rakı denilen meret, içilince, şişe içinde durduğu gibi durmazsa içenin içinde, bu sanayi denilen ve bu ticaret denilen iş de, bikez işleyip gelişmeye başlayınca, durmaz öyle olduğu gibi yerinde. Çünkü durunca ölür. Çünkü, boyuna büyüyecek, şişecek ki yaşayabilsin. O çok zengin işadamının yüz üreten fabrikaları bin üretir oldu. Bin üretenler yüzbin üretti. Sanmayın ki yetti. Yüzbinken üretim, milyon üretti. Halk da, tüketti ha tüketti. İşadamının fabrika malları arttı da arttı. Ama sanmayın yetti. Milyon üreten fabrikalar yüzmilyon üretti. İşadamının malları arttı da arttı. Ama halk? Halka yetti. Halk tüketemedi, yetti. Halkın tüketimi, fabrikaların üretimine yetişemedi.
Ölüm denen gerçek..
Ölümde bir tatlılık var mıdır? Niye olmasın? Ölümsüz bir yaşam ne denli sıkıcı olurdu, bir de bunu düşünün. Ölüm olmasa, doğum da olmazdı ki! İnsanlar sonsuza dek hep aynı çevrede, hep aynı kişilerin içinde, hep aynı belirli bir çizgide yaşar giderlerdi. Ne uygarlık ortaya çıkardı, ne sanat, ne edebiyat, ne bilim. Bütün bunları ölüme, ölüm denen gerçeğin varlığına borçluyuz!
Reklam
Ambarlar mambarlar, depolar mepolar, ardiyeler mardiyeler, bodrumlar modrumlar, malla dolup dolup taşıyordu. Ulusal değer yokoluyor, insanın vicdanı sızlıyordu. Uzmanlar bulmuşlardı bu mal yığılmasının adını: O Marks denilen sakallı bela, "Artı üretim" diyordu buna. Artı üretim mi? Aman o sakallı belanın bir sözü daha vardı, neydi o buna benzer? Hah, artı değer... Aman artı değer sözü etmeyin de, olsun artı üretim, razıyım ona ben. Kral Midas gibi tuttuğu altın oluyordu büyük işadamının. Ve korkuyordu çiş etmeye buyüzden. Her tuttuğu altın olan Kral Midas nasıl altınlar içinde sıkışıp kalır ölürse, büyük işadamı artı üretim içinde boğulup kalacaktı.
“Dünyada her borç ödenir ancak bu gönül borcu denen borç hiçbir zaman ödenmez .”
Evliliğimle yazımakinem, ikisi de aynı yaştadır. Birlikte satın aldığımız yazımakinemi her onartmaya götürüşümde karım bana, -Bak, der, makine bile sana dayanamadı, ikidebir bozuluyor. Makinenin bile dayanamadığı bir yazara bu kadın dayanmıştır. Karım haklıdır, çünkü karımdır
“Bir güzel ada , atlasta görünmeyecek denli küçük diye , yok sayılabilir mi ? Benim katkım da atlasta görünmeyecek denli küçücük olsa da var .”
(Yerinde olmak isteyen insanların varlığından bihaber)
Her insan, bir başkasının yerinde olmak istiyor ve bunun için de Tanrı'ya yalvarıp yakarıyordu.
130 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.