Olaylar şöyle gelişti arkadaşlar: Polisiye bir kitap var, suçluyu arıyorsun, beyin yakıyor dediler. Aaa hem polisiye hem de ipuçlarını mı toplayacağız; Sherlock'tan ne farkımız var, çözeriz tabiki dedim.
Başladım kitaba, daha ilk bölümlerde bir baktım hikayenin içindeyiz. Edebiyat öğretmeni Vera, atandığı okulda yeni görevine başlıyor. Üç ay önce bir öğrencinin okul çıkışı kaybolduğunu öğrenmesiyle, kendini tuhaf bir ortamın içinde bulunuyor. Yavaş yavaş ipuçları belirmeye başlıyor tabi. Bu kişi biraz şüpheli görünüyor diye düşünüyorum, birkaç bölüm sonra bir başkası dikkatimi çekiyor. Ama yok diyorum, bu kadar bariz bir delil olmaz. Sonra yazardan şüpheleniyorum. Hadi tam da böyle düşünmemizi istediyse ve bizi yanıltıyorsa. Hııı duydunuz mu devreler nasıl cızırdıyor.
Yok olaylar böyle bitmiyor. Kitabın ortalarını geçtim. Benim şüpheliler ikiyken üç oldu, üçken beş oldu. Hayır öyle bir kurgu ki kimseyi de eleyemiyorum. Bir baktım elimde bir oda dolusu şüpheli var. Orada biraz bağlantı koptu bende. Dedim, bu dünya nereye gidiyor, hiç mi iyi insan kalmadı, herkes suçlu, herkes şüpheli.
Evet, işte bunları yaşadım okurken. Hani deli dehşet kurgu diyoruz ya, oradaki deli ne anlama geliyor kavradım. Vera'nın da ara ara dediği gibi, tertemiz deliriyorsunuz okurken.
Dört dörtlük bir kurgu, hiçbir açık yok. O kadar güzel bir tempo var ki hem yormuyor hem de yazar oturup bir düşünmenize izin vermiyor. Suçluyu yakalarsınız falan duraklamaya ne gerek var. Komiser Koray'a bırakın o işi. Yorumumdan da anlaşılmıştır sanırım, inanılmaz keyifli. Tereddütsüz alın ve okuyun.