Kitabı okurken çocukluğuma gittim. Daha evimizde çamaşır makinesinin, soba kazanlarının, şofbenlerin olmadığı dönemler. Zorluklara rağmen ne de güzeldi çocukluk zamanları. Bu kitaptaki öyküde de insanlar hayatın zorluklarına, çok çalışıp az kazanmalarına rağmen hayallerine tutunuyorlar. İşçiler, işteki zorluklar, işçileri kendi keyifleri için kışkırtan yine işçi kesiminden insanlar. Sevmeyi, sevilmeyi anlamayan ve sadece parayla sevmek olabileceğini düşünen bencil insanlar. İnsanların namuslarını, şereflerini kendi hevesleri için hiç düşünmeden bir çırpıda yok sayabilen ve harcayan insanlıktan nasibini almamış kişiler. Orhan Kemal belki birçoğumuzun bilmediği bir kesimi, ya da çoğumuzun varoş bunlar dediği kesimin duygularını, hayatlarını bize aktarıyor. Şimdi biz insanların giyinişlerine, dinledikleri müziklere bakarak insafsızca insaları damgalıyor ve küçümsüyoruz. Oysaki çoğumuz o koşulları yaşadık bundan 20-30 sene önce. Kaçımızın evinde kalorifer, şofben ya da güzel bir mutfak dolabı vardı. Leğenler içinde pazar banyoları yapardık. O dönemde insanlar birbirlerine karşı daha sevgi ve saygı doluydu sanki. Nostalji bırakıp bir yana şunu söylemek istiyorum: Kitap okudukça farklı kesimden farklı insanları anlamak, yüreğini daha geniş tutmak kolaylaşıyor. Bir kitap belki senelerce edinemeyeceğimiz hayat tecrübesini veriyor bize. Cemile bir oturuşta okunacak kitaplardan. Bana göre tek eksiği biraz aceleye gelmiş izlenimi veren sonu.