Boccaccio, kitaba dönemin durumunu anlatarak başlar. Veba salgınının şehri getirdiği halden bahseder. Yasaların kontrolünü ve toplumun düzenini sağlayan insanlar ya da yardımcıları hastalanmış ya da ölmüştür. Bu nedenle yasalar işlemez haldedir. İnsanlar öleceğini düşündüğünden, yarınlar yokmuşcasına eğlenmekte, birbirlerinin evine gitmekte ve evleri kendi evleri gibi kullanmaktadır. Aldıkları tek önlem hasta kişilerden ve eşyalarından uzak durmaktır. Bu hastalık yüzünden anne çocuklarından, karısı kocasından, kardeşi ablasından, yani birçok yakın, birbirinden uzağa kaçmaktadır. Hastalıkla birlikte yeni adetler ortaya çıkmıştır. Hastalık kenti ve insan ilişkilerini dönüştürmüştür.
Böyle bir ortamda yedi kadınla üç genç erkek bir araya gelip buradan uzaklaşmaya karar verir. Şehirden uzak bir yere giden bu insanlar, vakit geçirmek için hikaye anlatmaya başlar. Bir günde herkesin hikaye anlatmasıyla on hikaye, on günde ise yüz hikaye anlatılmış olur. Bunlar 14. yüzyılın günlük hayatından bahseden hikayelerdir. Bu hikayeler anlatılırken bir yandan da toplumun eleştirisi de yapılır.Din adamları, ahlak, başa gelen talihsiz olaylar, mutlu sonlar, çabalayarak amacına ulaşanlar, hüsranla biten aşklar, kadın erkek ilişkileri bu hikayelerin konularıdır. Kısaca günlük hayatta görülen her şey, hikayelerde yer edinir.
Bu eser edebiyat için ayrı bir önem taşır. 14. yüzyıl Batı hayat tarzını anlatır. Hümanizmin doğmadan önceki habercisi olarak görülür. Yazar da Dünya edebiyatının ilk hikayecisi olarak görülür.