Giovanni Boccaccio tarafından 1348 (Avrupa’da veba salgınının başladığı zaman) - 1351 yılları arasında yazımı tamamlanan dünyanın ilk öykü kitabı (bu konu hakkında tartışmalar olsa da) olarak bilinen Decameron, dilimize “On Günün Kitabı” olarak çevriliyor genelde ki zaten kitabın 10 gün boyunca 10 farklı kişi (7 kadın, 3 erkek) tarafından anlatılan toplam 100 öyküyü içerdiği göz önüne alındığında neden bu ismin verildiği de anlaşılıyor. Yazar, dönemin toplumsal yapısı hakkında birçok şey öğrenmemizi sağlayan bu eseriyle yeni bir düzyazı tekniği getiriyor Batı’ya.
Eserde kadın - erkek ilişkileri, dostluklar, talihsizlikler, trajediler, aşklar, entrikalar, yalanlar ve birçok farklı konu bazen güldürüp bazen düşündürecek şekilde hikayelerin içine serpiştirilmiş olarak çıkıyor karşımıza. Genel olarak bakıldığında ise yazıldığı dönemde fazlasıyla söz sahibi olan din adamlarına yönelik eleştiriler göze çarpıyor. Dini kullanarak insanları aldatmaları, ikiyüzlülükleri, çıkarcılıkları yani kısaca yozlaşmışlıkları ince ince eleştiriliyor. Ayrıca hikayelerin büyük çoğunluğuna hakim olan cinsellik de yazarın toplumun tabularıyla oynamayı sevdiğini gösteren bir işaret.
Eser hakkında her ne kadar hümanizmi müjdelediği söylense de kadınlara olan bakış açısı bazen sinirlerinizi gerebiliyor. Fakat dönemi ve şartları düşünüp bu perspektifte kalarak okumanızı yaparsanız genel olarak eğlenceli bir okumanın sizi beklediğini söyleyebilirim.