Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Demokrasinin Sosyolojisi

Ali Yaşar Sarıbay

Demokrasinin Sosyolojisi Sözleri ve Alıntıları

Demokrasinin Sosyolojisi sözleri ve alıntılarını, Demokrasinin Sosyolojisi kitap alıntılarını, Demokrasinin Sosyolojisi en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
... Bir başka deyişle, Schopenhauer'e göre, acı çekmek hayatın özü olup, insan doğasının kaçınılmaz sonucuydu..
Sayfa 214 - Timaş Yayınları
Eski Yunanda politikanın, "politik sınıf ne yapıp, eyliyorsa politika odur" doğrultusunda yukarıda aktardığımız tanımı; bugün yaygın olarak birçok toplumda hukuk içinde yapılmaktadır: Yargı sınıfınca (yargıçlar, mahkemeler, hukuk bürokrasi) ne yapılırsa hukuk odur.
Sayfa 70 - Timaş Yayınları
Reklam
1908 Meşrutiyeti ile politik hayatı şekillendirmesi beklenen iki önemli felsefi değeri miras edindik: Özgürlükler ve insan hakları.
Sayfa 142 - Timaş Yayınları
SAVAŞ VE DEMOKRASİ:SOSYOLOJİK BİR YAKLAŞIM
“Tarihte birçok konuda kıtlık çekilmiş olabilir, ama düşmanlardan yana hiç sıkıntı duyulmamıştır.Düşmanlar ve düşmanlıklar,modernlikte belli ki tüketilmeyen, tersine üretilen ender ‘doğal kaynaklar ‘ dan biridir.” ULRICH BECK
Sayfa 37
Niyazi Berkes, söz konusu anlayışa tipik örnektir. Berkes, Türkiye'de Çağdaşlaşma (2003) adlı ünlü eserinde Türkiye'de modernleşme sürecinde atılan her adımın İslâm'ın etki alanını darlaştırdığını ileri sürerken, aslında modernleşme karşısına çıkan her engelin de İslâm'dan kaynaklandığını açıkça ifade etmiştir (Karşılaştırınız: Kuran, 2002: 227 vd.).
Sayfa 258 - Timaş Yayınları
Eski Yunanda politika, politik sınıfın (sitede politik hayata katılma hakkına sahip olan yurttaşların) yapıp, eyledikleri ne ise oydu. Dolayısıyla, politika ve/ya politik olan da o sınıfın vücut verdiği yönetim aygıtı (Polis/Devlet) ile özdeş görülürdü. Bu özdeşliğin içerdiği anlamda; eski Yunanda temel politik mesele, devletin ne olduğu değil, kimin olduğu meselesiydi. Böyle bir anlam üzerine inşa edilen düşünce, çok uzun süre batı toplumlarının toplumsal tahayyülünü oluşturdu; değişen sadece devleti temellük eden özne oldu.
Sayfa 69 - Timaş Yayınları
Reklam
Türkiye'de, Özal'ın model olarak düşündüğü ABD'nin başkanlık sistemi örnek alınmak isteniyorsa, bu da bizim politik kültürümüz doğrultusundaki o tek adam kültü ile ilgili beklentiyi karşılamaz. Çünkü, ABD'deki başkanlık sistemi, tarihsel olarak, İngiliz kralı George lll'ün despot yönetimine, dolayısıyla iktidarın tek elde toplanmasına karşı verilmiş bir savaş sonucu oluşturulmuş ve tamamen güçler ayrımı temelinde inşa edilmiş bir politik rejim tipidir.
Sayfa 59
Osmanlı İmparatorluğunun çöküş sürecine girmesiyle beraber "bu devlet nasıl kurtarılabilir?" sorusuna cevap arayışları, aslında "anlamaya" dayanan kavrayışlardan çok, pratik çözümleri hayati sayan "algılamaları" ön plana çıkarmıştır. Fakat, bu "pratik çözüm" önerileri de Osmanlının kendi üzerine bir düşünümünü (tefekkürü), son tahlilde, kendi kendini anlamayı ihmal ettiği ölçüde, hem yapay kalmış; hem de bu yapaylığı toplumun özsel dinamiklerini temsil ediyormuş gibi sunarak muvafık veya muhalif politik tavırlar arasındaki çekişmeleri de sanal (virtual) bir dünyaya hapsetmiştir. Bu sebeple, örneğin Türk modernitesi hep "ilerleme"-"gerileme" çekişmesi ekseni etrafında dönmüş, "modernlik" son tahlilde biçimsel değerlere, tutumlara ve tavırlara indirgenmiştir.
Sayfa 276 - Timaş Yayınları
Türk modernitesi, başından beri maddi temelde somut ilişkilerin bir ürününden daha çok zihinsel temelde bir toplumsal tasarım şeklinde tezahür etmiştir. Bu itibarla, Türk modernitesinin soyut/kurgusal yanı hep ön planda tutulmuş, dolayısıyla "modern olma" sembollerden örülü bir meta-topluluk meselesi olarak görülmüştür.
Sayfa 276 - Timaş Yayınları
Aydınlanma, her şeyden önce, bir dönemdir; kendi şimdisini sorgulayan bir dönem. Üstelik bu sorgulamayı kamusallaştırma amacını esas alarak yapmayı amaçlamış bir dönem. Nitekim, Kant, güncel olanı sorgularken; " 'Düşünmeyin! Aklınızı kullanmayın!' diye bağırıldığını işitiyorum" diyor ve şöyle devam ediyordu: "Subay, 'Düşünme, eğitimini yap!', maliyeci: 'Düşünme, vergini öde', din adamı: 'Düşünme, inan!' diyorlar." (Kant, 1984: 215). Oysa, Kant'a göre, insan özgür olmadıkça, yani aklını her yönüyle ve her bakımdan kitlenin önünde çekinmeden, apaçık kullanmadıkça içinde yaşadığı toplumun, son tahlilde tarihin ilerleme kaydetmesi de mümkün değildir (Kant, 1984: 215-217). Bu, deyim yerindeyse, aklı, toplumun temelinin harcı gibi görmektir. O kadar ki, toplum üyeleri, kendi akıllarını kamu hizmetinde kullanarak ancak topluma yararlı olabilirler.
Sayfa 198 - Timaş Yayınları
Reklam
Postmodern kültür, "her şeyin mübah" sayıldığı (anything goes) ve herkesin kendi gerçeğinin geçerli olduğu bir özelliği içeriyor. İnsanlar bugüne kadar bir arada düşünülmeyecek şeyleri "ben yaptım oldu" diyerek mübah hale getirmenin ve bunu "kendi" gerçeği olarak sunmanın (çoğu zaman dayatmanın) meşruluğunu artık böyle bir kültürden alıyorlar. Bilimden sanata, estetikten dine varıncaya kadar hemen her alanda söz konusu meşruluk ekseninde ilişkiler ağı, zihniyeti ve tavrı ege- men kılınmak isteniyor. Bu durum, aynı zamanda, egoizm ve/ya narsisizm şeklindeki tezahürleriyle, diyaloji-dışı bir toplumsal ilişkiler formunu teşvik ederek; postmodern kültürün iddia edilen "demokratik" mahiyetinin sorgulanmasını da davet ediyor.
Sayfa 212 - Timaş Yayınları
Emmanuel Levinas, etik üzerine çalışmalarının birinde şöyle bir saptamada bulunur: Tanrı Kabil'e kardeşi Habil'in nerede olduğunu sorduğunda Kabil'den şu öfkeli cevabı alır: "Ben kardeşimin bekçisi miyim?" Levinas'a göre, her türlü ahlaksızlik, Kabil'in bu öfkeli cevabıyla başlamıştır. Çünkü bu cevap, ötekine karşı sorumlu olmamanın, dolayısıyla ötekini göz ardı etmenin bir sosyal ethos olarak yerleşmesine imkan tanımıştır. Bu açıdan, Levinas'ın ima ettiği, günümüz dünyasında ötekine ilgisiz kalma, temel bir etik meseledir ve bu meselenin aşılması, ötekiyle ilgilenmek, bir "ahlaksız" tutumu da ortadan kaldırmak olacaktır.
Sayfa 180 - Timaş Yayınları
... Hareket noktamız ise şudur: İnsan hakları, modern toplumun ürünüdür. Modern toplumu anlamadan insan haklarını anlamamıza imkan yoktur.
Sayfa 143 - Timaş Yayınları
... "Tacirlerin dini" olan İslâm, esnaflaşma hareketiyle bireyci (ferdiyetçi) yüzünü cemaatçilikle değiştirmiş, 'ben'in yerini 'biz'in aldığı bir kültüre yönelmiştir. Buna sebep, "...mümin'in Tanrı ile tek varlık halinde birleşmeye yönelmesinin, ayrı bir istidada ve özel bir tekniğe duyurduğu ihtiyacın" bir rehberi (pir, şeyh) zorunlu kılmasından vücut bulan tarikatların ortaya çıkmasıydı (Ülgener, 1981b: 75). Tarikatlaşmanın esnaflaşmayla gösterdiği eşanlılık, Bâtıni bir tasavvuf hareketini doğurmuş, fakat bunun karşı ucu da Melamilik şeklinde kendini hemen göstermiştir (Ülgener, 1981b: 78-81).
Sayfa 260 - Timaş Yayınları
Sivilleşmenin önündeki en önemli engel sivillerin kendisidir: Bir arada yaşamayı beraber yaşama sanan sivillerin "Bir arada" yaşama, birbirine duyarsız ilişkiler ve sorumsuz davranışları, son tahlilde, egoizmi esas alır. "Beraber" yaşama ise tam tersini...
Sayfa 191 - Timaş Yayınları
37 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.