Dil Devrimi ve Sonuçları kitaplarını, Dil Devrimi ve Sonuçları sözleri ve alıntılarını, Dil Devrimi ve Sonuçları yazarlarını, Dil Devrimi ve Sonuçları yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Kimi gelenekçi yazarlarımız sözcüklerle kökenleri arasındaki bağıntının bilinmesini bir ulusçuluk gereği gibi gösterseler bile dilin işlemesi açısından bu savın tersinin geçerli olduğu dilbilimsel bir kesinliktir. Benveniste'in söylediği gibi "dil, kullanımı sırasında, tarihsel hiçbir gönderge tanımaz: Bütün söylediklerimiz güncel bir bağlam ve her zaman eşsüremsel olan söylemler içinde anlaşılır. Dilin canlı kullanımına hiçbir tarih parçası karışmaz. Saussure işte bunun kesinlemek istemiştir. Bugün, bu kesinleme hiç kimseyi şaşırtmıyor artık."
Sayfa 147 - Tarihsel gerçekliği ve tarih perspektifini alaşağı etmek mi? Neyse, arşiv. Zaten Saussure, yakından tanıyacağın biri çok yakın zamanda.
Bilindiği gibi yapay ve karma bir dil olan Osmanlıca, hem Osmanlı Devleti'nin yönetim dili, hem de onun yakın çevresini oluşturan bir kesimin bilim, düşün ve yazın dilidir. Yapaylığına karşın kusursuz bir dil olduğu varsayılabilir istenirse, belirli bir kesimde belirli bireylerce "konuşulmuş" bir dil olduğu da varsayılabilir ama okur yazar oranı çok düşük olan ve saray çevresiyle dolaysız bir ilişkisi bulunmayan halk kitlesinin Osmanlıcayı değil kendi özdili olan Türkçeyi konuştuğu, kendi öz dilinde kendi öz yazınını, kendi öz düşününü, kısacası kendi öz ekinini geliştirdiği de yadsınmaz bir gerçektir. Bu bakımdan Osmanlıcanın Türkçe ile karşılaştırılmasına, Türkçenin gelişmesinde bir evre sayılmasına olanak yoktur. Hiç kuşkusuz Türkçeyle birtakım bağıntıları olmuştur Osmanlıcanın, ulusumuzun belirli bir kesiminin ekinsel ve yönetimsel aracı olduğu için de bizim için ayrı bir önem taşır ama halkın konuştuğundan ayrı bir dil olması açısından ele alınınca, Osmanlı egemenliği altındaki başka toplumlar için neyse, bizim toplumumuz için de aşağı yukarı odur; Ana dilimizin içinde değil yanında yer alan bir dildir.
"Olgu ve olayların nesnel gözlemine dayanan nesnel yargılarla yetinmek, alışılmamış hiçbir anlam karşısında şaşırmamak, kızmamak ve sevinmemek; dil olaylarını yorumlarken dil dışı ülkülere kapılmamak, dilbilgicinin yanlış-doğru karşıtlığı açısından ele aldığı sözcük ve kullanımları, olumlu ya da olumsuz değer yargılarına varmadan belirlemek, her dil olayını kendine özgü koşullar içinde açıklamak, dildeki akımları, etkenleri, yapıları ortaya koymak: işte dilbilimcinin tutumu."
Bu yeni sözcüklerin kendi verdiklerinden çok farklı anlamlar kazanmasını önleyemeyecekleri gibi, herkesçe benimsemelerini sağlamak da ellerinde değildir; sunmaktır, önermektir bütün yapabilecekleri. Evet, uzmanca konuşmak gerekirse, "dil müessesesi ferdî bir hadise değildir," ama söz bireyseldir, özleştirmecilerin "yaratma" çabaları da söz düzleminde yer alır. Bu çabaların ürünleri dil düzleminde birer olgu olarak belirdikleri zaman, bir dil bilimci olarak yapabileceğimiz tek şey, bu olguları saptayıp betimlemektir.
Toplumdan daha çok verim almaya çalışan bir toplumbilimci düşünülemeyeceği gibi, dili daha verimli kılmaya çalışan bir dilbilimci de düşünülemez. Dilbilimci böyle bir çabaya girişse bile dilbilimci olarak girişmez.
Bu benim en çok merak ettiğim kitaplardan birisiydi. İsminden dolayı da ilgi duysam da daha çok bana çağrıştırdığı durumlar vardı ve bunlara değinecek mi merakı bana hakimdi. Daha önsöz kısımlarında ağzım açık kaldı diyeceğim çünkü şu bilgiyi öğrendim. TDK kapatılması gündem olmuş bir zamanlar. Türkçe kullanmak yerine yine karmaşık eski dillere