En Eski Eksi Bir Sözleri ve Alıntıları

En Eski Eksi Bir sözleri ve alıntılarını, en eski Eksi Bir kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"Sanki kısa zaman önce özgüven sahibi bir kadın matematikçi olan ben değilim." dedi kendi kendine, "Nasıl oldu da acınası, zayıf bir karakter gibi ölümü düşleyebilirim. İçinde günden güne büyüyen acının suçlusu kendisi değildi el bet. Son zamanlarda yaşadıkları hiç kolay değildi. Her seferinde dibe vurduğunu sanıyor ama sonra başına daha da kötüsü geliyordu. Keşke beynimi bir kuru temizlemeciye gönderebilsem. Ceplerini boşaltsalar, iyice bir arındırsalar kötü anılardan. Sonra tertemiz bir şekilde geri gönderseler de hayata kaldığım yerden öyle devam etsem." Derken az önce teselli bulmaya çalıştığı hatıralanı düşününce vazgeçti.
Öğretimde bir uyarı olarak kullanılan rekabetin gerçekte faydalı olmadığına inanıyorum. Dahası rekabet erken yaşta reel düşünce süreçlerine uygulandığında hem sinir gücüne hem de bilimsel içgörüye zarar verir. Rekabet tutumunun hüküm sürdüğü yerde ancak ölü matematik öğretilebilir. Yaşayan matematik her zaman toplumsal bir mülkiyet olmalıdır.
Reklam
Kendi kendine güldü iyileşmek için ne denli çaba sarf ettiğini düşünerek. Oysa hastalanmadan önceki gün nasıl da istemişti ölmeyi! Yaşadığı hayata ölümün her türlüsünü yeğlemişti güya. Bir kurşuna hedef olmak, aşağılayıcı bakışlara maruz kalmaktan iyidir ya da kalbinin tam ortasına saplanacak bir bıçak, gözlerindeki yaşlardan daha az kan akıtır sanıyordu. İçinde bulunduğu depresif haldi elbet ölümü istemesinin gerçek sebebi. Ama şimdi pişmandı. Hastalık bu kadar zorsa ölüm nasıl acıtır, kim bilir? Bu yüzden en kısa zamanda iyileşmeliydi.
"Neden olmasın? Kitabımda giriş cümleleri olarak şöyle yazmayı düşünüyorum: Kadının eğitimindeki gelişmeler, önyargıların azalması ve son yıllarda toplumda kadına verilen yer hiç şüphesiz bilimde kadının oynadığı rolü değiştirdi. Kadının, erkeklerle eşit düzeyde çalışkan öğrenci ve başarılı iş arkadaşı' rolünden, 'çalışmaları yeni ufuklar açan bilim insanı' rolüne geçişi yadsınamaz."
Pencereye diktiği yeşil gözlerinin derinliklerinde acı ile endişe sarmaş dolaştı. Bir zamanlar zümrüdü andıran bu gözlerde sevinç ya da heyecan çok nadir parlıyordu artık. Eski bir tokayla rastgele tutturduğu saçları ruhunun kafese tıkılmışlık duygusunu haykırıyordu sanki. Üzerindeki eski sabahlığa sıkıca sarınmıştı. Bu soğukta onu ısıtacak kalınlıkta olmadığına göre, dünyanın kötülüklerine karşı bir zırh görevi görüyor olmalıydı.
Dalından koparılıp fanusa kapatılmış bir gelincik gibi hissediyordu. Kısa süre sonra solacak, güzelim rengini yitirecekti. Gelincikler doğada özgürce biter. Bakım istemez, kendince büyür, göklere kafa tutarcasına kıpkırmızı salınırlar. Ne zaman ki bir insan eli onu koparır, diğer narin çiçeklerin aksine hızla solar. Hele ki havasız bir fanusa kapatılsın, siyaha çalan bir tül yığınına dönmesi an meselesidir. İşte Alya da bu evi bir fanusa benzetiyordu; bir farkla ki camdan değildi. Öyle olsaydı en azından kırılma ihtimali olurdu. Göğsünün sıkıştığı, nefes alamadığı ve artık dayanma gücünün kalmadığı bir anda atacağı çığlık, ses dalgalarıyla onu kırardı. Ne var ki Alya’nın fanusu, kapısı penceresi kilitli bir evdi!
Reklam
34 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.