Fatih Divanı ve Şerhi kitaplarını, Fatih Divanı ve Şerhi sözleri ve alıntılarını, Fatih Divanı ve Şerhi yazarlarını, Fatih Divanı ve Şerhi yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Sirişk seylini deryâlara idem teslîm
Güneş yüzüñ gamını levh-i âsmâna yazam
Ey sevgili; senin ayrılığının acısı ile akıttığım gözyaşlarımın selini ulu ırmaklara teslim edeceğim; güneş yüzünün (hasreti ile çektiğim) gamları ise, gökyüzünün levhasına yazacağım.
Âşık, sevgilinin hasreti ile o kadar çok gözyaşı dökmüştür ki; bu yaşlar önce sele dönüşmüş ve daha sonra da -denizlere ulaşmak üzere- ulu ırmaklara teslim edilmiştir. Beyitte geçen “deryâ”, “levh” ve “yazam” sözcüklerine bakıldığında şairin burada Kehf suresinin 109. âyetine telmihte bulunduğunu söylemek gerekmektedir: “De ki; Rabbimin sözleri için denizler mürekkep olsa ve bir o kadar da ilâve getirsek dahi, Rabbimin kelimeleri bitmeden önce deniz tükenecektir.”
Çün felekden ‘Avnîyâ gamdur irişen âh ile
Bu perîşân-hatt olan evrâkı ber-bâd eylegil
Ey Avnî; mademki ettiğin ahlar yüzünden felekten sana dert ve gam erişmektedir; o hâlde, bu karmakarışık yazılarla yazılmış mektub(a benzeyen ahın)ı gökyüzüne gönder gitsin.
Gönül gamını niçe safha-i beyâna yazam
Kalemden od çıkuban korkaram ki yanayazam
Gönlümün gamını açıklamak için sayfalara nasıl yazayım ki?..
Korkarım, kalemden ateş çıkar da yanıveririm!
Âşık, gönlündeki ateşli gamları ve sıkıntıları açıklamak için bunları kâğıda yazmayı düşünmekte; ancak içindeki gamların kıvılcım hâlinde kalemin ucundan çıkarak herşeyi yakmasından korkmaktadır. Metinde geçen “yana yazmak” ifadesi, taşıdığı “neredeyse yanmak, az kalsın tutuşmak” anlamının yanında, Türkçede çok eskiden beri kullanılan “şaşırıp yanılmak, hata etmek” anlamına gelen bir deyimdir.
'Işk nakdi bir hazinedür aña yokdur zevâl
Mâlik olan 'Avnîyâ bir gence gencûr istemez
[Ey Avnî! Aşk akçası, (aslında) tükenmeyen bir hazinedir. (Ona) sahip olan kişi (artık) hiçbir (gerçek) hazinenin bekçisi olmak istemez.]
Hâsılı çün mezra'-ı dünyânun oldı gam bana
Yıllar ile ağladı hâlüm görüp Âdem bana
Şem' çün gördi gözüm yaşın derûnum ateşin
Bezm-i gamda akıdur gözyaşını her dem bana
- Avnî
(Ben dünya tarlasında gamdan başka bir ürün elde edemediğim için bütün insanlar benim bu halimi görerek yıllar yılı ağlayıp durdu.
Mum, gözümdeki yaşı ve içimdeki ateşi gördüğü için, gam meclisinde gözyaşlarını durmadan benim için akıtmaktadır.)
Gözü yaşıyla yazar sürhî yerini dem-be-dem
‘Avnîyâ eş‘âruñı levh-i dile mestûr iden
Ey Avnî; senin bu şiirlerini gönüllerinin levhasına nakşedenler, kırmızı mürekkeple yazılması gereken yerleri daima (kanlı) gözyaşları ile yazarlar.
Çün ecel sulh itdürür âhir nizâ'ı kaldurur
Pes nedür dünyâ içün bu kurı gavgâdan murâd
- Avnî (Fatih Sultan Mehmet)
(Mademki ecel, sonunda herkesi birbiri ile barıştırır, çekişmeyi sona erdirir;
O hâlde dünya için bu kuru kavgaya sebep ne?)
Gül-i dünyâda yoktur bûy-i rahat
Hemân Avnî irişür derd-i serler
(Ey Avnî! Dünya dediğin şu gülün kokusunda (hiç) rahatlık ve huzur yoktur. (Onu bir nefesçik koklayanlara) hemencecik baş ağrıları yetişiverir.)
Niçe tenhâ âstânın öpmege fırsat bulam
Kûyına ‘azm eylesem sâyem bana hem-pâ düşer
(O sevgilinin) eşiğini tenhada öpmeye nasıl fırsat bulacağım ki; ne zaman mahallesine doğru yola çıksam, gölgem hemen ayağıma dolaşıveriyor!
Virseler mülk-i cihânun tâc u tahtı devletin
Avnî kûyun terkin itmez başına sultân olup
(Ey sevgili!) Avnî’ye cihan mülkünün bütün taç ve tahtlarının devletini bağışlasalar bile o, kendi başına sultan olup, senin mahalleni asla terk etmez.
Eyleme gönlin gözin cevr ile Avnî’nün harâb
Dürr (ü) gevherler virür bu bahr ile kânum sana
(Ey sevgili)! Avnî’nin gönlünü ve gözünü eziyetlerinle harap etme! Çünkü bu ulu ırmak(a benzeyen gözlerim) sana inciler; bu maden ocağı (gibi kan dolu gönlüm) ise lâl (yakut) mücevherleri vermektedir.