Yazarın ilk kitabı ve en önemli kitaplarından biridir "Güneş de Doğar".
Hemingway, Birinci Dünya Savaşı'na gönüllü katılmış, 1918'de İtalyan Ordusu'nda savaşırken yaralanarak cepheden ayrılmış ve Paris'e yerleşmiştir.
Güneş de Doğar'daki karakterler, savaş sonrası hayata bakış açıları değişen, bir nevi amaçsız insanlar topluluğuna dönüşmüş kişilerdir. Romanın baş kahramanları, ruhlarında yaşadıkları bu derin çöküntüyü, eğlence hayatı yaşayarak ve istedikleri şeyleri yaparak, gezerek, içerek, bohem hayatı yaşayarak atlatmaya çalışırlar.
Yazarın dil ve anlatımı oldukça basit; süslü ve uzun cümleler yok. Gündelik olaylar uzun uzun anlatılmış. Öyle ki, yazar oteldeki odasından çıkıyor, yürüyor, soyunma odasında mayosunu değiştiriyor, denize giriyor, iki dalga arasında yüzmeye çalışıyor...gibi hiçbir ilginçliği olmayan anlar çokça anlatılıyor kitapta. San Sebastian'da bir akşam yemeğinde içtiği tüm şarap, likör, brendi markalarını falan öğreniyorsunuz. Ha bir de boğa güreşi festivali var ki kitabın belki yarısı bununla geçiyor. Zaman zaman sıkıcı olsa da, dönemin Fransa ve İspanya'sı hakkında, savaş sonrası insan davranışları hakkında ve boğa güreşlerinin prosedürü-teknik yönleri hakkında bilgi sahibi oluyorsunuz.
Kitabını okumadan önce filmini de izledim. Filmini, kitaptan daha çok beğendim diyebilirim.
Büyük bir yazarın ilk kitabı olması nedeniyle kitabı okumanızı da filmi izlemenizi de öneririm.