Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gelenek ve Yenilenme

Hasan Hanefi

Gelenek ve Yenilenme Gönderileri

Gelenek ve Yenilenme kitaplarını, Gelenek ve Yenilenme sözleri ve alıntılarını, Gelenek ve Yenilenme yazarlarını, Gelenek ve Yenilenme yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Günümüzdeki yenilgi, askeri bir yenilgi olduğu gibi, özü itibarıyla da akli bir yenilgidir. Şu an maruz kalınan tehlike, yalnızca toprağın elden gitmesi değil, bunun da ötesinde ruhun bir daha dirilmemek üzere ölmesidir; kadim geleneğimiz içindeki soyluluğun eleştirisine kapılmamızdır ve kadim geleneğimizin kendi dönemindeki kültür paralelinde yürüttüğü çağdaşlaşmayı eleştirmemizdir. 'Gelenek ve yenilenme', şu ana kadar gerçekleştirmeyi beceremediğimiz, başarısızlıkların/yenilgilerin art arda gelmesi sonrasında da yalnızca bir propaganda ve iddia olarak ele aldığımız soyluluk ve çağdaşlığın projesidir.
Sayfa 233Kitabı okudu
Zira tartışma, hakikate ulaşmayı değil, karşı tarafa üstün gelmeyi hedefler, Araştırmacıların çabaları, ortak bir etkinlik dâhilinde birliktelik arz edeceği yerde birbiriyle çelişir, zıtlaşır, birbirini etkisiz hale getirir ya da onlardan biri diğerlerinin yenilgiye uğraması pahasına üstünlük sağlar. Tartışmada bulunan kimse, düşünce üretmez, aksine öteki tarafın yenilgisini ister, hatta bu yenilgi gerek ele aldığı konunun gerekse kendisinin sahip olduğu mantığın ve düşünsel duruşun aleyhine de olsa bu böyledir. İşe önyargılarla başlamada, demagoji yapmada ve inanmadığı hâlde karşı tarafın öncüllerini kabul etmede bir sakınca görmez. Çünkü tartışmada bulunan kişi, bir düşünce ortaya koymaz, tarafsız davranmaz, aksine çatışır ve savaşır. Bu noktada yine akıl ortadan kalkar, coşku ve heyecan hâkim olur. Öyle ki bu durumda bizler, nesnel bir düşünce ile değil, kadim edebî bir sanatla, yani birbirini nakzetmeye ilişkin bir edebî türle karşı karşıyayızdır. Dolayısıyla araştırmacılar ömründe hiç şiir yazmamış şairlere dönüşürler.
Sayfa 133Kitabı okudu
Reklam
Mevcut yöntem krizi iki hatadan kaynaklanmaktadır: Bilimsel çığırtkanlık ve vaazsal/söylemci eğilim. İlki oryantalistlerin, ikincisi ise Müslümanların araştırmalarının büyük bölümüne hâkimdir. Nasıl ki bilimsel çığırtkanlık, oryantalistlerin yolunu izlemeleri ya da öncesinde metodik düşünüş olmaksızın (sadece) yaygın ve meşhur olanı kullanmaları sebebiyle Müslümanların bazı çalışmalarına hâkimse inceledikleri medeniyetlerin güzel yönlerini ele aldıklarında da oryantalistlerin bazı çalışmalarına vaazsal eğilim hakim olur. Her iki hata da her bir araştırmacı grubun mensup oldukları medeniyetin karakterinden kaynaklanır.
İşgalden ve gerek askeri işgal şeklindeki doğrudan sömürgecilikten gerekse askeri üsler, iktisadi yardımlar, barış gücü, misyoner gruplar, yabancı müessese, organizasyon, okul ve enstitüler aracılığıyla gerçekleşen gayr-i askerî (sivil) işgale bağlı dolaylı sömürge şekillerinden kurtulmak. Zira bugünün araştırmacısı dününkinden farklıdır. Dünün
Kitleleri diyaloğun bulunmadığı kapalı gruplar dâhilinde örgütlemek, yalnızca kendilerinin doğru yolda olduğuna, ōtekilerin ise hata üzere bulunduğuna inanmak. Nitekim etnik örgütlenmelerin ekseriyeti böyledir; lakin burada söz konusu olan etniklik, düşünsel, metodik, bilimsel ve inanca dayalı bir etnikliktir. Bu durumda çağrı, kendi kendine konuşan ve yalnızca dilediği şeyi işiten kapalı bir toplumu andınır. Diyalog ortadan kalkmıştır; düşünce farklılığı, ayrılık hâlini almıştır; sertlik, uygulamanın bir özelliğine dönüşmüştür; başkalarını katı kalıplar içinde sınıflama -ki bunun sonrasında onlarla diyalog imkânsızlaşır, alışkanlık hâline gelmiştir. Bu kapalı gruplar milli eğitim düzeyinde her ne kadar popularite ve etkiye sahip olsalar da -kapalı yapıları sebebiyle- ufkun daraltılmasına ve başkalarıyla olan diyaloğun güçleştirilmesine katkıda bulunmuştur. Şayet ortada bir diyalog varsa bu her tür önkabulden vazgeçmeye hazırlık amacıyla değil de kendini savunma ve karşı tarafın fikrini çürütme amacıyla olmuştur.
Bizim yanlışımız, asrın gereklerinin değişmesine rağmen aynı seçeneğe tutunuyor olmamızdır. Sözgelimi tabiatçı eğilim geçmişte kabul görmemişti; çünkü o, tevhid ve tevhid etkinligi itibarıyla tehlike arz ediyordu.' Lakin bu eğilim, şu an itibarıyla kabul görebilir; çünkü onda, insanın kendisini tabiattan koparması ve kadim tevhid [anlayışıl üzerine odaklanmak suretiyle de tabiati yok sayması yerine, tabiatı inceleyerek, ona etkide bulunarak ve onun kurallarını açığa çıkararak tabiata dönmesi söz konusudur. Şu halde 'Gelenek ve yenilenme'nin misyonu, eski seçenekleri yinelemek, hatta bundan da öte yeni seçenekler ortaya koymak ve bunlardan asrın gereklerine en uygun olanı tercih etmektir. Zira bu seçenekler hakkında yargıda bulunmaya yönelik teorik hata-sevap ölçeği yoktur, aksine yalnızca uygulamaya dayalı bir ölçek mevcuttur. Üretken, etkin ve asrın gereksinmelerine karşılık veren seçenek, matlup olan seçenektir. Bu, diğer seçeneklerin hatalı olduğu anlamına gelmez, tam aksine onların başka şartlar ile geçmiş yahut hâlâ mevcut olan dönemler için olası yorumlar olarak varlıklarını sürdürdükleri anlamına gelir. Bu, kelamın her zaman ve mekânda bir ve değişmez olduğunu ifade etmez, aksi taktirde temel prensiplerle [usûl] tali olanları [furû], din ile de fikhi birbirine karıştırmış oluruz.
Reklam
Gelenek canlıdır; insanlar üzerinde etkinliğe sahiptir ve onların davranışlarını yönlendirir. Dolayısıyla geleneğin yenilenmesi demek, kitlelerin davranış biçiminin tanımlanması ve bu davranış biçiminin, toplumsal değişim meselesinin yaranına olacak şekilde değiştirilmesi demektir. Geleneğin yığılı bir enerji kaynağı olarak varlığını sürdürmesi
Şu hâlde gelenek, hâlâ, asrın vicdanında var olan ve ona etki etmesi, onu belli bir biçimde davranışta bulunmaya sevk eden bir faktör olması mümkün olan aktif bir değerdir. Bu durumda geleneğin yenilenmesi, reel bir zorunluluktur ve realiteye yönelik yerinde bir durum değerlendirmesidir. Zira gelenek, kadim mirasın savunusu değil realitenin oluşturucu unsurlarından biridir.
... düşünceler salt boş fikirler veya soyut telakkiler değil, aksine hayat tarzları ve davranış biçimleridir.
Bizler, çağdaş düşüncemizde, akıl ile vicdanı birbirine karıştırdığımızdan, düşündüğümüzü sanırız, aslında yaptığımız nutuk atmaktan ibarettir, bir faaliyetin içinde olduğumuzu düşünürüz aslında içinde olduğumuz heyecandır. Çünkü kadim gelenekte ve ona dair öncekilerden devraldıklarımızda aklın misyonu -en azından kelam ve felsefede- dini aklamaktır. Değişmezlik, asılların donuklaştırılması ve bu asılların realiteye baskın kılınmasıyla sonuçlanan, sonuçta ise yalnızca taklidin varlığını sürdürdüğü fıkıh usûlü hariç, (gelenekte) akıl, ne mutlak biçimde bir bağımsızlık elde etmiş ne de yönünü temel unsuru olan realiteye çevirmiştir.
Reklam
Şüphesiz eskilerin 'nüzul sebepleri' ile ifade ettikleri şey, gerçekte, realitenin düşünceye önceliği ve realitenin düşünceyi yüksek sesle dile getirmesinden ibarettir. Eskilerin 'nasih-mensuh' adı altında dile getirdikleri şey de şüphesiz, düşüncenin, realitenin sahip olduğu potansiyele göre ve onun gereksinimlerine bağlı olarak yenilendiğini gösterir. Realite zayıfladığında düşünce de zayıflar; realite direnç kazandığında düşünce de direnç kazanır. Şu hâlde geleneğin, canlı olan, değişime ve dönüşüme açık bulunan realiteden bağımsız bir varlığı yoktur. O, belli bir asrın anlayışını, belli bir neslin oluşumunu ve tarihî gelişimin içinde bulunduğu evreyi ifade eder. Öyleyse gelenek, her kuşağın, kendi ihtiyaçları doğrultusunda ortaya koyduğu yorumlar toplamıdır, özellikle de geleneğin doğduğu temel kaynaklar, bu tür bir çeşitliliğe imkân tanır. Çünkü realite, bu kaynakların, üzerinde oluşumlarını gerçekleştirdikleri asıldır. Gelenek, sabit nazari inançlar ve değişime kapalı dogmalar bütünü değil aksine söz konusu nazariyelerin, belli bir çevredeki, tarihin belli durumundaki, kendi düşüncesini ortaya koyan ve kendi dünya görüşünü oluşturan belli bir toplumdaki pratiklerinin tamamıdır.
Çağımızda bu, geleneğin ihyasına, diriltilmesine, yayılmasına ve araştırılmasına dair müzakereler çoğaldığında, anılan maddi düzeyde gündeme taşınan bir meseledir. Geleneği diriltme, ihya etme ve yayma, eskinin defalarca tabedilmesi ve asrın beklentiferine değil de arzularına uygun düşeni seçme anlamına geliyormuşçasına bu dönemde, geleneğin
Mesele 'geleneğin yenilenmesi' ya da 'gelenek ve yenilik’ meselesi değildir. Çünkü başlangıç noktası, ‘yenilik’ değil 'gelenek'tir. Zira amaç, millî kültürde devamlılık sağlamak, mevcut durumu temellendirmek, onu ilerlemeye sevk etmek ve sosyal değişimin sorunlarıyla ilgilenmektir. Gelenek, kültürel ve millî bir yükümlülük
Gelenek, kadim mirasın savunusu değil realitenin oluşturucu unsurlarından biridir.
Sayfa 19 - Otto YayınlarıKitabı okuyacak
..düşünceler salt boş fikirler veya soyut telakkiler değil, aksine hayat tarzları ve davranış biçimleridir.
Sayfa 17 - Otto YayınlarıKitabı okuyacak
34 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.