Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Pazar Sohbetleri 1

Gemici Henri Türkiye’yi Nasıl Batırdı?

Sevan Nişanyan

Gemici Henri Türkiye’yi Nasıl Batırdı? Gönderileri

Gemici Henri Türkiye’yi Nasıl Batırdı? kitaplarını, Gemici Henri Türkiye’yi Nasıl Batırdı? sözleri ve alıntılarını, Gemici Henri Türkiye’yi Nasıl Batırdı? yazarlarını, Gemici Henri Türkiye’yi Nasıl Batırdı? yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Klasik hikaye şöyle: Yerel yeniçeri ağası yahut da bölgede güçlü olan arazi sahibi Rüştü Bey, gayrimüslimlere zulmetmeye girişir. Ekstradan haraç talep eder. Yahut onların köprü bakıcılığı yapmasına izin vermez yahut onların vakfının kasasına el koyar yahut da kızlarından üç tanesini kaçırır vesaire. Gayrimüslimler vali beyden yardımın isterler.
İslam hukuku çerçevesinde tartışılmaz bir şekilde Müslümanlar üstündü. Emretme yetkisine sahipti. Hakaret etme özgürlüğüne sahipti. Gayrimüslimin mesela ata binmesi yasaktı. Elbette biliyorsunuz, Şark'ta her kuralın mutlaka bir istisnası vardır. O istisna sonsuza kadar istismar edilir ve büyütülür. Delik bulunur, o delik büyütülür. Gayrimüslimlerin ata binmesi yasak olsa dahi bunun formülleri vardır, istisnaları vardır, muafiyetleri vardır, iviri vardır, zıvırı vardır. Bir şekilde onlar da ata biner. Ama kanun belli, kanuna göre ata binmesi yasak. O yüzden ata binmiş bir şekilde kavgalı olduğu bir Türk ile karşılaşsa, Türk de buna dese ki in ulan gavur, hemen kadıyı çağırın falan, zor durumda kalır. Karşılıklı birbirlerini dövmeleri gerektirir, kavga çıkar, cemaatler karışır işin içine. Papaz efendiyle imam efendi buluşurlar olayı, tatlıya bağlarlar.
Reklam
16. yüzyıla geri gittiğinde Müslüman tabaka egemen sınıftır, üst sınıftır, daha zengin sınıftır. Hristiyanlar fakir ve eziktir, reayadır. 18. yüzyıla geldiğinde biraz daha dengeli bir yapılanma görüyoruz. Zira servet kaynakları büyük ölçüde kurumuştur, iki taraf aşağı yukarı eşit derecede fakirdir. Birbiriyle karışmamaya özen gösterirler. Taraflardan biri öbürüne dokunduğunda veya rahatsız ettiğinde mahalle kavgası çıkar. Türk'ün biri Ermeni'yi aşağıladığında ya da dövdüğünde, ertesi gün, 300 tane Ermeni genci gider, onların mahallesini basar. Ve tersi. Karşılıkli bir dengeye oturmuştur toplum. Bu denge Tanzimat'tan sonra bozulur. Hani o malum klişe var ya, gayrimüslimler zengindi, Müslimler ise boynu bükük zavallı insanlardı, 19. yüzyıl sonunun, 20. yüzyıl başının bir karikatürüdür.
Bir başka ciddi değişim olur. Eski İslam düzeninde, yani İşlam Ortaçağları diyeceğimiz dönemde, ilk fetihlerden sonra İslam dünyasının az çok konsolide olduğu çağda, Orta Doğu'da, Anadolu'da, Kürdistan'da, İran'da, Mısır'da Hristiyanlarla Müslümanlar arasında iyi kötü bir denge, bir bir arada yaşama imkanı doğmuştu. Devlet
Anadolu'yu gezin. Bütün kasaba ve şehirlerinde 1200'lerde, 1300'lerde, 1400'lerde muazzam miktar ve çeşitlilikte mimari eser görürsünüz. Büyük kısmı orijinal eserlerdir. Birbirlerinden farklıdırlar. Çeşitlilik vardır, canlılık vardır. Cami, ulucami, medrese, hastahane, han, hamam bir sürü şey yapmışlar. Osmanlı geldiğinde, Osmanlı fethiyle birlikte 1480-1520 arasında, hemen her şehirde bir tane yeni tip kubbeli cami yapılır. Oldukça mütevazı camilerdir, özgünlükleri yoktur, sanki merkezden gönderilmiş tek şablona göre inşa edilmişlerdir. Ondan sonra, 1520'lerden 1820'lere kadar bir daha Osmanlı'nın taşrasında taş üstüne taş konmaz. Çünkü devlet bir hortum gibi bütün ülkenin kaynaklarını emer ve ordusuna yönlendirir. Başka da çaresi yoktur, çünkü o boyutta bir orduyu ve o çapta bir iktidar alanını başka türlü tutamaz.
308 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
36 saatte okudu
Sevan Nişayan'ın Pazar Sohbetleri serisini büyük bir iştahla okumaya başladım. Seri dört kitaptan oluşuyor. Aslında bir tereddüt ettim, serinin tamamını alsam mı almasam mı diye? O yüzden ilk kitabını aldım eğer sarmazsa devamını okumam demiştim. Lakin hiç de öyle olmayacak gibi. İnanılmaz bir hafıza, öğrenme merakı, deneyim ve paylaşma isteği var Nişanyan'da. Tartışmalı olan kişiliğini bir kenara koymak gerek. Ondan öğreneceğimiz çok şey olduğuna inanıyorum uzun zamandır. Nereler gezilmeli, gidilen yerlerde nereleri görmeliyiz, nerede ne yemeliyiz, neleri okumalıyız, işin aslı nedir? Okuyucusunu diyalektik düşünmeye ve sorgulamaya zorluyor. Serinin ilk kitabında o kadar çok farklı konulardan bahsediyor ki; bu geniş bilgi birikimini nasıl yaptığına ve bu öğrenme merakını nasıl doyurduğuna hayret ediyorsunuz. Tabii ki bahsettiği konularda katılmadığım ve farklı düşündüğüm noktalar var. Bu sayede o konuları daha detaylı inceleme ve araştırma isteği duyuyorum. Herhangi bir konu hakkında istediğimizi söyleme ve istediğimi düşünme hakkına sahibiz. Peki evrensel doğru nerede? İşte bunun için düşünmek, sorgulamak, araştırmak ve öğrenmek gerekiyor. Nişanyan daldan dala atlayarak birçok konuda çılgınca şeyler söyleyip, yazarak bizi dipsiz bir öğrenme kuyusunun içine atıyor.
Gemici Henri Türkiye’yi Nasıl Batırdı?
Gemici Henri Türkiye’yi Nasıl Batırdı?Sevan Nişanyan · Liberus Yayınları · 202318 okunma
Reklam
Bence dünyaya gelen her insanı insanlığa bir armağan olarak görmek lazım. Her biri bir büyük imkandır. İnsanlığa bir şeyler katabilecek bir ışıktır. İnsanları değersizleştiren modern nihilizmin çamurundan kendinizi kurtarmalısınız. Evet bugün doğan insanların çok büyük bir bölümü potansiyelini gerçekleştiremeden çok olup gidecek.
Sayfa 252 - Liberus YayınlarıKitabı okudu
İkinci Dünya Savaşı sonrası Keynesyen politikalarla beraber toplum tamamen homojenleşti. Fakirliği tasfiye edip, zenginleri aşırı derecede vergilendirerek bütün toplumu bir orta sınıf haline getirdiler neredeyse. Bu politikalar 1980 yılına gelinirken iflas etti. Çünkü yatırım için kaynak gerekli. Vergi yükünü zenginlere bindirmek, ya da zenginden daha çok vergi alalım fakirden daha az vergi alalım politikası, iflasla sonuçlanır. İşte bu yüzden 1980'li yıllardan itibaren Thatcher, Reagan ve diğer batılı liderler Neoliberalizme geçtiler. Küçük yatırımcı sayısında hızla artış oldu. Şehirler kafe, bar ve restoranlarla doldu. Tüketimde bir patlama yaşandı. Sonrasında Neoliberal sisteminde falsoları görülmeye başlandı. Zenginle fakir arasındaki uçurumun büyümesi. Serbest ticaret sonucunda yatırımlar fakir ülkelere kaydı. Modern dünyada servet biriktiği zaman yatırıma gitmiyor, lüks tüketime yöneliyor. 1940'lardaki gibi kişisel yaşamında sade ve cimri olup tüm gelirini ailesinin ve çocuklarının geleceği için işletmeye kanalize eden kapitalist modelin çağdaş dünyada geçerliliği kalmadığı görüldü.
Sayfa 129 - Liberus YayınlarıKitabı okudu
Osmanlı'da Rumlar neden protokolde diğer gayrimüslimlere göre öndeydi? Basit. İki nedeni vardı. Birincisi Rumların vaktiyle imparatorluğu vardı. Osmanlı kadar büyük bir devleti vardı. Ermeniler ve Yahudiler için geçerli değildi bu. İkincisi nüfus olarak çok büyüktüler.
Sayfa 109 - Liberus YayınlarıKitabı okudu
Amerika'nın hiçbir zaman yüksek bir kültürü yoktu, bir sanat deneyi, bir felsefe geleneği, bir düşünce geleneği yoktu. Fakat popüler kültür üretmek konusunda olağanüstü başarı kazandılar. Bu uğurda Avrupa'nın ve dünyanın tüm yetenekli insanlarını ekonomik güçlerini kullanarak Amerika'ya çekmeyi başardılar. Sinema yoluyla, müzik yoluyla, dünya çapında bir ideolojik hegemonya kurdular.
Sayfa 96 - Liberus YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Dünyada neden sadece ABD'nin anlatısı işe yarıyor? Neden Rusya'nın ya da Çin'in işe yaramıyor? Rusya hakkında inanılmaz derecede ön yargı ve açık ırkçılığa varan bir düşmanlık var. Sonuç olarak Rusya korkunç bir travma geçirdi 1990'larda. Toplumsal yapı komple çöktü, devlet yıkılmanın eşiğine geldi. Genç insanlara Nataşa olup orospuluk yapmaktan başka çıkış yolu bırakmadılar. Erkekler alkolik olup genç yaşta intihar etti, yahut bir çeteye katılıp soygunculuğa başladı. Tüm bunları aşmak için bir diktatörlük gerekiyordu. Devlet otoritesini yeniden tesis etmek gerekiyordu. İşte Putin geride kalan 20 küsur yılda bunu yaptı.
Sayfa 96 - Liberus YayınlarıKitabı okudu
1922'de İstanbul'da 150.000 civarında Ermeni nüfusu vardır. Bunlar büyük bir panik içinde Eylül-Ekim 1922'de ülkeden kaçarlar. Çünkü Ankara hükümeti İstanbul'a girdiğinde Ermenilerin başına ne geleceği belli değildir. Yedi yıl öncesinin kanlı anıları belleklerde tazedir. Fransa o noktada bir karar verir ve İstanbul Ermenilerinin tamamını göçmen olarak Fransa'ya kabul eder. Böylece Fransa'da bugün sayıları 1 milyonu bulan bir Ermeni diasporası oluştu.
Sayfa 79 - Liberus YayınlarıKitabı okudu
Irkçılık ne zaman normal olur? Ne zaman ki yabancılar sayıca çok olmaya başlarlar ve dolayısıyla senin ortamını, toplumsal gerçeğini, yaşadığın mekanı etkilemeye başlarlar, sevdiğin ortamı ve yaşam tarzını zedelemeye başlarlar, o zaman işin şekli değişir. Düşmanlık başlar. Her yerde böyledir bu. Suriye'den gelen göçe bakacak olursak şunu kabullenmek lazım. Tarihteki örnekler şunu gösteriyor ki; büyük çaplı bir göçün tersine çevrilebildiği bir vaka hiç görülmemiş. Yok böyle bir şey. Öyleyse ne olacak? İki üç kuşak sonra , bu insanların hepsi biz öz Türk evladıyız, ecdadımız Orta Asya'dan gelmiş diyecekler.
Sayfa 76 - Liberus YayınlarıKitabı okudu
Sovyetlerin kurduğu sistem yıkılmaya mahkumdu. İki sebeple yıkılmaya mahkumdu. İlki sebep, bireylerin kendi adına servet edinme, topluma rağmen güç biriktirme içgüdüsünü bastıramazsın. Bastırmak istersen eğer, gitgide büyüyen ve gitgide etkisizleşen bir polis düzeni kurmak zorundasın. Aksi takdirde başa çıkamazsın. İkinci sebep, ulusal seferberlik toplumda kısa süreli bir enerji patlaması yaratabilir. Fakat sürdürülemez. İnsanlar yorulur, bıkar.
Sayfa 44 - Liberus YayınlarıKitabı okudu
18 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.