Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Neyin Gerçekten Doğru Olduğunu Nerden Biliyoruz?

Gerçeğin Büyüsü

Richard Dawkins

Gerçeğin Büyüsü Sözleri ve Alıntıları

Gerçeğin Büyüsü sözleri ve alıntılarını, Gerçeğin Büyüsü kitap alıntılarını, Gerçeğin Büyüsü en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Arthur C. Clarke: " Yeteri kadar gelişmiş herhangi bir teknoloji büyüden farksızdır."
Sayfa 264Kitabı okudu
Bazı bilimciler zamanın kendisinin de bü­yük patlama ile başladığını ve bu nedenle, Kuzey Kutbunun kuzeyinde ne var diye sormadığımız gibi, büyük patlamadan önce ne olmuştu sorusunu da sormamamız gerektiğini söyleyecektir.
Reklam
Olay şu ki birçok on bin yıllık zıplamanın ardından en nihayet, belki de geçmişte bir milyon yıl geriye gittiğinizde, zaman makinesinden çıkıp balonca gördüğünüz insanların bizlerden kesin­likle farklı olduğunu ve yolcululuğunuzun başın­da yanınıza aldıklarınızla üreyemeyeceklerini fark etmeye başlayacaksınız. Ama yolcu listenize son ekledikleriniz, yani neredeyse onlar kadar kadim olanlar, onlarla üreyebileceklerdir.
Evrenin ne kadar büyük ve kaç yaşında olduğunu söylemezler, kanseri nasıl tedavi edebileceğimizden bahsetmezler, yerçekimini ya da içten yanmalı motoru açıklamazlar, bakterilerden ya da nükleer füzyondan ya da elektrikten ya da anesteziklerden söz etmezler. Aslında, hiç de şaşırtıcı olmayan bir şekilde kutsal kitaplardaki hikayeler, o hikayeleri anlatmaya başlayan insanların dünya hakkında bildiklerinden fazlasını içermezler! Eğer bu "kutsal kitaplar" gerçekten her şeyi bilen tanrılar tarafından yazılmış, ya da yazdırılmış ya da vahiy edilmişlerse, sizce de bu tanrıların tüm bu yararlı ve önemli bilgiler üzerine bir şeyler söylememiş olmaları garip değil mi?
Sayfa 95 - Kuzey YayınlarıKitabı okudu
Kanserlerin bu kadar tehlikeli olmalarının sebebi, kanser hücrelerinin doğrudan bizim kendi hücrelerimizden türemeleri. Bunlar, kendi hücrelerimizin hafifçe değişmiş türleridir. Dolayısıyla bu, bağışıklık sistemimizin onları yabancı olarak tanımakta zorlanacağı anlamına gelir. Bu aynı za­manda kanseri öldürecek bir tedavinin zor olacağı anlamına da gelir çünkü aklınıza gelebilecek her­ hangi bir tedavinin (bir zehir gibi) kendi diğer sağ­lıklı hücrelerimizi öldürmesi de olasıdır. Kemoterapi kanser hücrelerini zehirler ancak geri kalan hücrelerimizi de zehirler çünkü hücrelerimiz birbirine çok ben­zer.
Eğer bir şey olur ve bu bilim tarafından açıklanamazsa,şu iki sonuca rahatça ulaşabilirsiniz: O şey ya hiç olmamıştır(gözlemleyen yanılmıştır,veya yalan söylüyordur ya da kandırılmıştır.) ya da bugün sahip olduğumuz bilim yetersiz kalmıştır.
Sayfa 264Kitabı okudu
Reklam
Tüm dünya gözle görülemeyecek kadar küçük şeylerden meydana gelmiştir. Fakat buna rağmen hiçbir söylencede hatta her şeyi bilen Tanrı tarafından gönderildiği düşünülen kutsal kitaplarda bile onların bahsi geçmez. Aslına bakarsanız Tüm bu mitlere ve söylencelere baktığınızda bilimin sabırla ortaya çıkardığı bilgiyi içermediklerini görürsünüz. Evrenin ne kadar büyük ve kaç yaşında olduğunu söylemezler. Kanseri nasıl tedavi edebileceğinizi söylemezler ... Aslında hiç de şaşırtıcı olmayan bir şekilde kutsal kitaptaki hikayeler o hikayeleri anlatmaya başlayanların dünya hakkında bildiklerinden fazlasını içermezler. Eğer bu kutsal kitaplar gerçekten her şeyi bilen Tanrılar tarafından yazılmış ya da yazdırılmış ya da vahiy edilmişlerse sizce de bu tanrıların tüm bu yararlı ve önemli bilgiler üzerine bir şeyler söylememiş olmaları garip değil mi?
... Aslında bir şeyin doğaüstü açıklaması açıklama bile değildir, daha da kötüsü o şeyin açıklanma ihtimalini de ebediyen ortadan kaldırır. ... Bir şeyin 'doğaüstü' olduğunu söylemek sadece "anlamıyoruz" demek değildir; aynı zamanda "hiçbir zaman da anlamayacağız o yüzden anlamayı deneme bile" demektir.
Gılgamış'ın karşılaştığı insanlardan bir tanesi, Gılgamış'a kendisi hakkında tuhaf bir öykü anlatan (çok, çok yaşlı, yüzlerce yaşında) bir adam olan Utnapiştim'di. Aslında öyküsü Gılgamış'a tuhaf görünmüştü ama size çok da tuhaf görünmeyebilir çünkü büyük ihtimalle bu öykünün benzerini duydunuz... Ama başka bir isimde, başka bir adam hakkında. -Utnapiştim Gılgamış'a yüzyıllar önce çok gürültü yapıp onları uyutmadıkları için tanrıların insanlara kızgın olduğunu anlatır. Baş tanrı Enlil herkesi yokedecek bir sel felaketi göndermelerini önerir, böylece tanrılar güzel bir gece uykusu çekebileceklerdir. -- Ama su tanrısı Ea, Utnapiştim'i uyarmaya karar verir. Evini yıkıp bir gemi yapmasını söyler. - Bu gemi çok büyük olmalıdır çünkü Utnapiştim'in "yaşayan tüm canlıların tohumlarını" gemiye alması gerekmektedir. Utnapiştim tam da vaktinde yani yağmur altı gün altı gece durmadan yağmazdan evvel gemiyi bitirir. Devamında gelen sel, gemide güvende olmayan diğer herkesi ve her şeyi sular altında bırakır. Yedinci günde rüzgar hafifler ve sular durulur. - Utnapiştim her tarafı sımsıkı kapatılmış gemide bir kepenk açar ve bir güvercini serbest bırakır. Güvercin bir kara parçası bulmak için etrafa bakınır ancak bulamayıp geri döner. Utnapiştim bu sefer bir kırlangıcı salar ama yine bir şey bulamaz. - Sonunda bir kuzgun salar. Kuzgun geri dönmez. Utnapiştim bir yerlerde bir kara parçası olduğunu ve kuzgunun onu bulduğunu anlar.
Sayfa 141 - Kuzey YayınlarıKitabı okudu
İki milyar yıl içinde Güneş şimdikinden yüzde 15 daha par­lak olacak, bu da Venüs bugün nasılsa iki milyar yıl sonra Dünyanın öyle olacağı anlamına geliyor. Venüs’te kimse yaşayamaz çünkü orada sıcaklık 400 santigrat dereceden fazladır. Ama iki milyar yıl oldukça uzun bir süre ve in­sanlar çok çok büyük bir ihtimalle o günler gelmeden çok önce yokolacaklar, böylece kavrulacak kimse olmayacak. Ya da belki de teknolojimiz o kadar ilerlemiş olacak ki Dünyanın yörüngesini daha yaşanabilir bir mesafeye çekme imkanımız olacak. Daha sonra yani helyum da bittikten sonra, Güneş ardında beyaz cüce denen soğuyup solacak bir çekirdekten başka bir şey bırakmayıp, ço­ğunlukla toz ve kalıntılardan oluşan bir bulut arasında kaybolacak.
Reklam
Şimdi de Hindistan'ın birçok varoluş söylencesinden birine bakalım. Zamanın başlangıcından önce, yüzeyinde dev bir yılan kıvrılıp oturduğu engin bir hiçlik okyanusu varmış. Yılan kıvrımları arasında Lord Vişnu yaşarmış. Sonunda Lord Vişnu, hiçlik okyanusunun dibinden gelen derin bir uğultuyla uyanmış ve göbeğinden bir nilüfer çiçeğinin ortasında Vişnu'nun hizmetkarı Brahma oturuyormuş. Vişnu, Brahma'ya dünyayı yaratmasını buyurmuş. Brahma emri hemen yerine getirmiş. Ne demek, derhal! Ve eli değmişken tüm canlıları da yaratmasını istemiş. Elbette, hemen!
Sayfa 163 - Kuzey YayınlarıKitabı okudu
Persefone baş tanrı Zeus’un kı­zıydı. Annesi Dünya’nın bereket ve hasat tanrıçası Demeter’di. Persefo­ne, Demeter tarafından çok sevilir­di ve ekinlere göz kulak olurdu. Ama Persefone’yi seven bir tek Demeter değildi, yeraltı tanrısı Hades de Persefone’yi seviyordu. Bir gün Persefone çiçekli bir çayırda oynarken, bir yarık açıldı ve at arabası üzerinde Hades belirdi; Persefone’yi kav­rayarak onu aşağıya, karanlık yeraltı krallığına gö­türdü. Demeter kızının kaybından dolayı o kadar büyük üzüntü içine düştü ki bitkileri büyütmeyi bıraktı ve insanlar açlık çekmeye başladı. Sonun­da Zeus, gidip Persefone’yi ışığın ve canlıların dünyasına geri getirmesi için mesajcısı Hermes’i yeraltı dünyasına yolladı. Maalesef, Persefone’nin yeraltı dünyasında bulunduğu esnada altı nar ta­nesi yediği ortaya çıktı ve bu (söylencelerde gör­meye alıştığımız mantık üzere) her yıl (yediği her nar tanesi için) altı ay boyunca yeraltı dünyasına geri gitmek zorunda olduğu anlamına geliyordu. Böylelikle Persefone yılın baharla başlayıp yaz boyunca devam eden bir kısmını yeryüzünde geçirir. Bu süre boyunca bitkiler yeşerir ve her şey çok gü­zeldir. Ama kış gelince yediği şu lanet nar taneleri yüzünden Hades’in yanına döner ve toprak soğuk ve çorak kalır, hiçbir şey büyümez.
Kimdi Bu İlk İnsan?
Bir gün Odin, kendileri de birer tanrı olan kardeşleriyle beraber sahil kıyısında yürürken iki ağaç gövdesine rastlar. Gövdelerden birini "Ask" adını verdikleri ilk adama, öbürünü de "Embla" adını verdikleri ilk kadına dönüştürürler. İlk adam ve kadın bedenlerini yaratan tanrılar daha sonra da onlara yaşamın nefesini verirler; bilinç, yüz ve konuşma armağanları da bunları takip eder. Neden ağaç gövdeleri merak ediyorum. Neden buz sarkıtları ya da kum tepeleri değil? Kimin bu hikayeleri uydurduğunu merak etmek sizce de çok ilginç değil mi?
Sayfa 36 - Kuzey YayınlarıKitabı okudu
Amerikalı büyük bilimci Richard Feynman’ın karısı trajik bir şekilde kansere yenik düşmüştü. Karısının odasındaki saat tam da o öldüğü anda durmuş. Tüyleriniz diken diken oldu mu! Ancak Dr. Feynman için boşuna büyük bir bilimci demiyoruz. Durumun mantıklı açıklamasını yine kendisi ortaya çıkardı. Saat kusurluydu, yerinden kaldırılıp eğildiğinde durabiliyordu. Bayan Feynman öldüğünde resmi ölüm sertifikası için hemşirenin saati kaydetmesi gerekmişti. Hastanın odası hafif karanlık olduğu için hemşire saati pencerenin yanına götürüp okumak için eğmişti. Ve işte saat o an durmuştu. Bir mucizeyle alakası yok, sadece kusurlu bir mekanizma.
295 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.