Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gerçek Tarihin Peşinde

Mustafa Armağan

En Beğenilen Gerçek Tarihin Peşinde Gönderileri

En Beğenilen Gerçek Tarihin Peşinde kitaplarını, en beğenilen Gerçek Tarihin Peşinde sözleri ve alıntılarını, en beğenilen Gerçek Tarihin Peşinde yazarlarını, en beğenilen Gerçek Tarihin Peşinde yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
“Bütün ümit kapılarını yüzlerine kapadığımız bir gençlikten farklı bir yüz istemeye yüzümüz olabilir mi?”
Sayfa 119 - timaşKitabı okudu
272 syf.
·
Puan vermedi
·
3 günde okudu
Yazar kitabını yazılış amacını şu sözlerle açıklıyor ilk sayfalarda; “Kitaptaki her bölüm, okurun aklına, kalbine, vicdanına bir kıymık gibi saplansın, onu rahatsız etsin..” Kitap, tarihte yaşanan birbirinden bağımsız bir çok olayın yanlışlarını düzeltmek için özellikle yabancı kaynaklara göre belgelendirmeye çalışılarak hazırlanmıştır. Keyifli okumalar..
Gerçek Tarihin Peşinde
Gerçek Tarihin PeşindeMustafa Armağan · Timaş Yayınları · 201179 okunma
Reklam
Böylece 1071 tarihinde gerçekleşen Malazgirt Savaşı, Abbasilerin yıkılışından sonra beliren otorite boşluğunda Güneydoğu Anadolu ve Irak'ta kurulmuş olan bağımsız Kürt emirliklerinin de sonu olacaktı.
Mesela İkinci Meşrutiyet'in "tarih darbesi" nden önce yazılmış ve Sultan 2. Abdülhamid döneminde basılmış önemli bir metin olan son vakanüvis Abdurrahman Şeref Bey'in Tarih-i Devlet-i Osmaniye'si (ilk cilt 1891, ikinci cilt 1895'te basılmıştır), calib-i dikkattir ki, çağ tasniflerini bizim alışık olduklarımızdan farklı yapmaktadır. Bu kitapta Osmanlı tarihini "Kuruluş ve hareketlenme", "Uyanış ve kuvvetlenme", "Büyüklük ve işlerin yoluna girmesi", "Duraklama ve bölünme", ve "Yenileşme ve ilerleme" şeklinde bölümlenmiş görmekteyiz. Son bölümün bizim kitaplarımızda "Çöküş" başlığı altında yazılmasına mukabil, Abdurrahman Şeref Bey'in tarihinde "Teceddüd ve terakki" (yenilenme ve ilerleme) başlığı altında zikredilmiş olması ilginç bir manzara ortaya çıkarmaktadır, zira bizim çöküş diye bildiğimiz bir zaman dilimi, o olayın içindeki insanlara hiç de öyle görünmeyebiliyor, tam tersine, bir ilerleme dönemi olarak tasavvur edilebiliyordu.
Hem Osmanlı'nın tek derdi Batı' ya doğru ilerlemek miydi sahiden de? Hiç başka 'derdi' kalmamış mıydı? "Ta Viyana kapılarına kadar dayandık" klişesini dinleyip durduk yıllardır, üstelik Viyana'nın Osmanlı başkentine Van'dan daha yakın olduğunu düşünmeden tekrarladık bu sözü. Niçin "Ta Van'a kadar, ta Bağdat'a kadar, ta Hindistan'daki Goa limanına kadar gittik" demiyoruz da, Viyana'ya kadar gitmeyi en kayda değer marifeti sanıyoruz Osmanlı'nın? Bizim tarihimiz Batı' dan bakılarak yazılmıştır da ondan. Kuruluş ve yükseliş, onları ilgilendirdiği kadarıyla yazılır ve Kanuni Sultan Süleyman adeta onlar 'Muhteşem' dedikleri için büyüktür. Batı karşısında, ancak onlar karşısında başarılı olduğu için büyüktür bir başka deyişle. Çünkü Batılılar, yine tarihin mihveridir, mihenk taşıdır, nireng noktasıdır. Osmanlı kuvvetleri ne zaman ki Garp cephesinde başarısız olmaya başlamıştır, işte o zaman gelsin 'duraklama' dönemi;ne zaman ki savaşlarda yenilgiler peş peşe gelir olmuştur, o zaman gelsin 'gerileme' dönemi;ve ne zaman ki Osmanlı'nın gövdesi Batı' nın müdahaleleriyle kemirilip parçalanmıştır, bölünmüştür, o zaman da gelsin 'çöküş' dönemi. Görüldüğü gibi tamamen Avrupa-Batı coğrafyası ve tarihi kıstas alınarak ve oradan bakılarak yazılmış tek yönlü, tek eksenli ve tek yanlı bir tarih karşısındayız Osmanlı tarihi denilince.
272 syf.
9/10 puan verdi
“Gerçek Tarihin Peşinde” Mustafa Armağan’ın Karacaoğlan’ın “İncecikten” bir kar yağar Elif diye diye’den başlayıp, Hrant Dink ölümüne ve Kanuni dönemindeki harem anlayışı ve günümüzde çekilen tarih dizilerinin yanlışlıklarını ele alan ve her konuda farklı sorularla bizlere kaynak göstererek geliyor.
Gerçek Tarihin Peşinde
Gerçek Tarihin PeşindeMustafa Armağan · Timaş Yayınları · 201179 okunma
Reklam
272 syf.
·
Puan vermedi
Eser birbirinden bağımsız birçok konunun yanlışlarını ele alarak düzeltmek amacıyla yazılmış. Bütün bu düzeltmeleri gerek yerli gerek yabancı kaynaklarla destekleyerek ispatlamaya çalışılmış. Köşe yazısı niteliği taşır özellikte... Karacaoglan şiirinden,Hirat Dink'e,Çalıkuşu romanının değiştirilerek içindeki Osmanlı ve İslama örnek teşkil eden kısımların çıkartılarak Cumhuriyet Turkiye'sine uyarlandigi,Timur'dan Malazgirt Savaşı 'na,Kanuni'den Evliya Çelebi 'ye ,Muhteşem Yüzyıl dizisine ,ev hanimliginin nasıl ortaya atıldığı, feministlerin tüm kadınlar yerine kendi görüş ve ideolojilerine hizmet edecek şekilde yapilanmasina, düşünce yapılarının çıkara göre sekillendigi ,Nazım Hikmet'in komunistligine, masonluktan,Özgürlük Heykeli'ne,Mimar Sinan ve Mihrimah Sultan'a ve tarihi bilmeden uydurma yazılar yazan yazarlara kadar geniş bir çerçevede ele aldığı konuları konuşma üslubuyla izah etmiş. Biraz düşündürücü biraz kafa karıştırıcı bir eser...farklı bilgilere ,daha önceden bildiğimiz birçok konunun bildiğimizin dışında nasıl oluştuğuna dair farklı görüşlere sahip olabileceğiniz ve de arastirmalarinizda yönlendirici olabilecek bir eser diyebiliriz....
Gerçek Tarihin Peşinde
Gerçek Tarihin PeşindeMustafa Armağan · Timaş Yayınları · 201179 okunma
Karacaoğlan
“İncecikten bir kar yağar, tozar Elif Elif diye.”
Sayfa 23 - TİMAŞ YAYINLARI
Tabii o yıllar için "Türk" veya "Kürt" olmanın, ideolojik açıdan bizim zannettiğimizden çok daha önemsiz olduğu açık. Aksi halde Selçuklu ordusunda bulunan Kürt askerler meselesini açıklayamacağımız gibi, Alparslan'ı öldüren Yusuf Bey'in de (Urfalı Mateos'un tarihine bakılırsa) Kürt olmasını da, Alparslan'ın kızını Kürt beyine vermiş olmasını da, kendisinin bir Ermeni kralının kızıyla evlenmesini de açıklayamayız. Çünkü bizler bugünkü zihinsel kategorileri o zamanın bedenine giydirmeye çalışmaktayızdır.
..en başta Osmanlı 'nin fütuhat ideolojisini anlamamak üzerine kurulu kısır bir tarih okutuyoruz çocuklarımıza.
Reklam
Muhteşem rezalet
Kanuni Sultan Süleyman'ı birileri ecdadı olarak kabul etmeyebilir. Ama ben onu ecdadım olarak görüyor ve çocuklarıma da öyle anlatıyorum. Ve bu ülkede yaşayan bir birey olarak benim tarihimi şekillendirmiş bir insanı kadın düşkünü, yataktan başını çıkarmayan, sefih bir padişah olarak göstermelerini şiddetle kınıyorum. Kaldı ki gerçekte öyle biri
Sayfa 184Kitabı okudu
Avusturya elçisi Baron Busbecq bizzat görüştüğü Kanuni hakkındaki izlenimini şöyle aktarır: Artık yaşlanmakla birlikte bu muazzam imparatorluğun hükümdarlığına hala yakışmaktadır. O aşırılığı sevmeyen, kendini bir çok zevklerden mahrum etmesini bilen, irade sahibi bir kimsedir. Gençliğinde bile ağırbaşlılıkla hareket eder, şarap içmezdi. Dindardır, ibadetini hiç ihmal etmez. Bir emeli devletin hudutlarını genişletmek ise diğeri dinini yükseltmek ve yaymaktır. Titiz bir çalışma olan Harem-i Hümayun'unu sık sık tavsiye ettiğim ABD'li Osmanlı tarihçisi Leslie P. Pierce ise Batılıların haremle ilgili takıntılarını cesurca irdeliyor: Biz Batılılar, İslam toplumunda cinselliği saplantı haline getirmek gibi eski ama güçlü bir geleneğin mirasçılarıyız. Harem, Müslüman cinsel duyarlığı üzerine kurulu Batı efsanelerinin kuşkusuz en yaygın simgesidir. Avrupa, bir Doğu tiranı efsanesi geliştirdi, özünü de sultanın hareminde yakaladı. Seks alemleri, kokuşmuş iktidarları anlatmakta kullanılan bir mecaza dönüştü. Haremin temel dinamiğini cinsellikten çok aile politikası oluşturuyordu. Haremdeki bir çok güçten sadece biriydi cinsellik;burada incelen dönemde de pek önemli değildi.
Sayfa 182Kitabı okudu
Kanuni devri yönetimi üzerine doktora yapmış olan Amerikalı tarihçi Albert Howe Lybyer şöyle yazıyor: Bir Doğu hareminin yapısı ve özelliği genellikle yanlış anlatılır. Haremde yüzlerce hatta binlerce kadın bulunsa da bunlardan ancak birkaçı hükümdarın gerçek eşiydi. Geri kalanların çoğu hükümdarın annesinin, karılarının, kızlarının ve çocukluk çağındaki oğullarının kişisel hizmetkarı ve eğlencesiydi. Kanuni çağında harem, sarayın geri kalan bölümlerinden öylesine kopuk, öylesine az görülen ve az tanınan, öylesine sultanın kişisel konusu niteliğindeydi ki, saray incelenirken haremin üzerinde durmak pek gerekmezdi. Anlaşıldığına göre Kanuni, hareme sık sık gitmiyordu. Neymiş? Harem genellikle yanlış anlatılırmış, bir. İçinde binlerce kadın yaşasa da haremdekilerden ancak birkaçı hükümdarın eşiymiş, iki. Harem o kadar az bilinen bir konuymuş ki üzerinde durmak bile gerekmezmiş, üç. Kanuni haremine sık sık gitmiyormuş, dört.
Sayfa 181Kitabı okudu
17 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.