Hayır, -dedim- biz geçmişin mirasçısı değiliz, ne akıl, ne erdem ne de günah adına hiçbir şeyin mirasçısı değiliz; herkes yalnızca ve yalnızca kendinden sorumlu, herkes sadece kendisi.
Eğer ayaklarımız üzerinde güçlü bir halde durabilseydik bu kadar erdemli olmazdık. Başarısız olanların erdemlerine, yoksulluktan doğan bu erdemlere güvenmem ve bu ahlaklı olma hali bana Nietzsche’nin şu sözünü anımsatır: “Törelere uymak zayıflıklarımızın sonucudur. “
-gevşek dokulu bir ahlak istiyorum, doğamın ahlakını, bu tazeliği korumak istiyorum. benim için insan yersiz, rahatsız edici bir ahlaka yapılanmıştır ki, bu ahlaki yaşamın ölümüdür.
-ihtiyarlığa bağlı kireçlenmenin, bunak yüzyılı, aynı zamanda, biçim ve içgüdü arasındaki ateşkes...büyük olasılıkla, kırsal ruhumuza, kendini gösteren derinlikte
İnsan doğası, kendini yaşamsal bir genişleme içerisinde günahta açıkça gösterir ve yaşamsallığın böyle bir dönemini tanımayan ve çocukluğundan beri erdemli olan, kendisi hakkında çok şey bilemez.