En Eski Günlük Gönderileri

En Eski Günlük kitaplarını, en eski Günlük sözleri ve alıntılarını, en eski Günlük yazarlarını, en eski Günlük yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
28 Mayıs 1954 Bir dere başında inip yemek çıkınlarımıza el atıyoruz. Rüzgâr yayla çiçeklerinin meneyişli, ebrulî ve mercansı kosusunu getirmektedir. Bu, bana Karac'oğlan'ı düşündürüyor. İncecik'ten bir kar yağar Tozar Elif Elif diye Deli gönül abdal olmuş Gezer Elif Elif diye Elifin uğru nakışlı Yavru balaban bakışlı Yayla çiçeği kokuşlu Kokar Elif Elif diye Yanımda, yere bağdaş kurmuş olan bir afşar delikanlısı, İncecik'in Elbistan köylerinden biri olduğunu, İncecik'li kızlardan çoğunun Elif diye anıldığını söylüyor. «Каrac'oğlan, diyor, bu dolaylarda uzun boylu kalmıştır.> Karac'oğlanım şiirindeki İncecik kelimesinin bir köy adı oluşunu öğrenişim beni ona daha da ısındırıyor. Şiiri, yeniden, içimden, hem de içercesine, içimden içercesine okuyorum.
Antep, 26 Temmuz 1954 İnsanlar, Sait Faik'in o Alemdağında Var Bir Yılan hikâyesinde olduğu gibi, her içlerinin çektiği şeyi ceplerine indirip götürebilselerdi ben de bu Antep yolundaki tabiat tablosunun bir parçasını koparır ta İstanbula, izmire kaçırırdım. Ah, insan bunu her vakit, her istediği şey için yapabilse! Aldous Huxley Cesur Yeni Dünya adlı romanında bu meseleyi bir hål biçimine bağlamış gibidir. Gülme hapları, tabiat hapları insanlara gülmenin, tabiatı düşündürmenin, geceleyin kırda bir gezinti yapılmış gibi haz vermenin yollarını açmaktadır. Fakat çok şükür ki insanlık, daha o günlere ulaşmış değil! Ama bana öyle geliyor ki, büyük şehirlerimizin caddelerine "Tabiatı unutma", "Tabiat hayat demektir" yollu levhalar yerleştirmek insanlara zaman zaman tabiat içindeki durumlarını hatırlatmak bakımından yararlı olacaktır.
Reklam
Maraş, 4 Mayıs 1955 Ertesi gün, Maraş'ın ilkokullarını da dolaştım. Bunlar da yüreğimi biraz daha aydınlattı. Dahası var: İstiklal ilkokulunun önünden geçerken, bir sınıfta, öğretmenlerini sessiz ve hayran dinleyen öğrencileri de gördüm. İçimden: «Okuyun Maraş yavruları, yavru kurtlar! Atatürk, eşine yüzyıllar yüzyılı zor rastlayacağımıza benzeyen o adam, hayatta yol göstericilerin en gerçeği bilimdir demiş ya, okuyun. Biraz sonra ben de, Antep'e varınca, bavulumu açacak, Sait Faik'leri, Orhan Veli'leri, Haldun Taner'leri okumağa, tekrar tekrar okumağa başlayacağım, okuyun diye bağırasım bile geldi. Daha sonra, bir köy öğretmeni, Nabi Çalık'la da karşılaştım. Nabi Çalık: Aydınlar buraya gelmeli, toprağı avucuna almalı, sıkmalı, sıkmalı. diyor. Nahi Çalık! Bu, su katılmamış köy çocuğu beni iyiden iyiye duygulandırıyor. Otele dönüyorum. Otelin salonunda da Nuri Pakdil'i, beni bekler buluyorum.
Antep, 16 Aralık 1954 André Maurois: Roman ortaya sorular atar, diyor, bu soruları yanıtlamaya yeltenmez. (Aynı görüşe Jean Marie Guyau'da da rastlayabilirsiniz.) Bana öyle geliyor ki, son yüzyılın politika yazarları eserlerini yalnız yanıtlarla, birtakım lüzumsuz ve can sıkıcı yanıtlarla doldurmaktadırlar. Akıllıca bir soru, temeli olan bir düşünce, pek küçük bir azlığın yazılarında ya var, ya yok. Çehov da bu konuda şöyle der: Ben at hırsızlarının sözünü ettiğim zaman, at çalmanın kötü bir şey olduğunu söylemeğe kalkmam. Bu, yargıçların işidir, benimki değil. Ama onlara, politika sanatçılarına sorun, yüzyılımız bir politika çağıdır diye kestirip atıverirler.
Eğer Hamit, gücünün nereye uzandığını kestirip de Finten’i, Eşber’i ve benzerlerini yazmak yoluna gitmeseydi, bugün, çok daha değişik bir üne kavuşmuş olabilirdi. Bu sözlerle Hamit’in güçsüz bir sanatçı olduğunu ileri sürmek istemiyorum. Makber’de olduğu gibi konunun üstesinden gelebildiği vakitler Hamit pırıl pırıl mısralar dizebilmiştir. Ama Eşber ve benzerleri öyle konulardır ki bir şairin bu konuları bütünüyle kavraması ve tökezlenmeden işleyebilmesi bir hayli imkansızdır.
Sayfa 40 - İstanbul, Yeditepe Yayınları, 1955
Geri14
45 öğeden 41 ile 45 arasındakiler gösteriliyor.