Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerini gören hanımlardan o hanımların gözünden Üstadımız Bediüzzaman hazretlerini ve
Risale-i Nur külliyatına dair müthiş anılar okuduğumuz hoş bir anı kitabı... Kitabın içerisinde Üstad Hazretlerinin yolunun geçtiği Afyon'dan, Isparta'ya, Isparta'dan Rusya Kosturma'ya kadar uzanan birbirinden güzel anılar okuyoruz... Abilerin, yani üstadın talebelerinin yakın çevresinde ki hanımlar olsun, yengesi Rabia Ünlükul Hanım olsun, Kosturma esir kampında Tatar Müslümanların yaşadığı, gördüğü anılar anlatılanlar, yazılanlar okuması o kadar güzel ki kitap sular seller gibi akıyordu. Farklı ve hoş bir hatıra kitabıydı... Üstadımız Bediüzzaman Hazretlerini farklı gözlerden okumak, üstada dair anılar okumak için birebir çok güzel bir eserdi. Okurken çok beğendim, yer yer gözyaşları içinde kaldığım duygu yüklü güzel bir kitaptı...
Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, Isparta için "Taşıyla, toprağıyla benim vatanım." derken güzel bir gerçeği de ifade etmiş. Isparta'nın kazaları, köyleri bile Risale-i Nur'la nurlanmış. Gül suyuyla abdest alan erenleri, Nur'la da hakikat dersini almışlar.
Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, Isparta için "Taşıyla, toprağıyla benim vatanım." derken güzel bir gerçeği de ifade etmiş. Isparta'nın kazaları, köyleri bile Risale-i Nur'la nurlanmış. Gül suyuyla abdest alan erenleri, Nur'la da hakikat dersini almışlar.
Sürgünler, takipler, tahkikatlar... Ortada, saklanmak istenen bir gerçek vardı: Nurlar... Lâkin göz kapatmakla gece olur muydu? Güneş, hiç balçıkla sıvanır mıydı? İşte, buna en güzel misal Hatice Yıldız Anne idi. Çünkü
onun beyi,
Bediüzzaman Said Nursî 'nin nurunu söndürmek isteyen bir vazifeli iken o, onun nurunu gizliden gizliye yayan bir fedaiydi.
Sürgünler, takipler, tahkikatlar... Ortada, saklanmak istenen bir gerçek vardı: Nurlar... Lâkin göz kapatmakla gece olur muydu? Güneş, hiç balçıkla sıvanır mıydı? İşte, buna en güzel misal Hatice Yıldız Anne idi. Çünkü
onun beyi,
Bediüzzaman Said Nursî 'nin nurunu söndürmek isteyen bir vazifeli iken o, onun nurunu gizliden gizliye yayan bir fedaiydi.
Bediüzzaman Said Nursî 'ye rahat vermediler. O zamanlar Bediüzzaman'la görüşen; Kur'an, Risale okuyan, hapse girerdi. Yasaklar devriydi. Sık sık arama olurdu. Jandarmalar gelmişti. En mahrem yerlere kadar aradılar."
"Ne arıyorlardı?"
"Risale. Hiçbir şey bulamadılar. Babamı alıp götürdüler. Tekrar serbest bıraktılar. Yine bir gün jandarmalar evi arıyorlardı. Üstad'ın babamda bir şeceresi vardı. Üstad vermişti."
Arabanın kapısının açıldığını görünce koşarak elini öpmeye gittim. Cübbesinin kolları genişti ve ellerinin üstünü örtüyordu. Cübbesinden öptüm. Bana dua etti. Duasında ne söylediğini anlayamadım."Öylece dalmış, sevgi ve muhabbet dolu bir hayretle kendimden geçmiş bir vaziyette
Bediüzzaman Said Nursî 'ye bakıyordum. Bir de baktım ki teneffüs bitmiş, içeri girme zili çalmıştı. Hızla koşarak içeri doğru gidiyordum. Bu arada kapıda hocamızla karşılaşıp çarpıştık. Öğretmenim, kolumdan tutarak, nereden geldiğimi sordu. Aynı zamanda ben çok da çalışkandım. Öğretmen beni çok severdi. Ama zıt görüşleri olan birisiydi. Bediüzzaman'ın elini öptüğümü söyledim. Bana bir tokat attı. 'Hâlâ o ... arkasından mı gidiyorsunuz?' dedi." "Böyle bir davranış o zaman küçük ruhunuzda ne gibi bir tesir yaptı? Bediüzzaman sevgisini azalttı mı?" "Hayır. Bilâkis ziyadeleştirdi. Zaten aileden gelme, Bediüzzaman'a karşı bir muhabbet vardı. Sadece o hocaya karşı nefret duygusu verdi, o kadar..."
Bizim efendi çok müsrifti; elinde bir şey durmazdı. Ona '
Ramazan, İktisat, Şükür Risaleleri 'ni veriyor! Bir de Vesvese Risalesi'ni verip 'Bunu da hanımına götür.' diyor. Benim de çok vesvesem vardı. Namazı defalarca kılardım! Bu eseri okudum ki vesvese, cehaletten geliyormuş. Cehalet onu davet, ilim onu tard ediyormuş. Bir de eşime, vesvesem için, 'Nas Suresini çok okusun.' demiş. Ben bu risaleyi ve Nas Suresini okuyarak vesveseyi yendim.
Bediüzzaman Said Nursî 'ye rahat vermediler. O zamanlar Bediüzzaman'la görüşen; Kur'an, Risale okuyan, hapse girerdi. Yasaklar devriydi. Sık sık arama olurdu. Jandarmalar gelmişti. En mahrem yerlere kadar aradılar."
"Ne arıyorlardı?"
"Risale. Hiçbir şey bulamadılar. Babamı alıp götürdüler. Tekrar serbest bıraktılar. Yine bir gün jandarmalar evi arıyorlardı. Üstad'ın babamda bir şeceresi vardı. Üstad vermişti."
Arabanın kapısının açıldığını görünce koşarak elini öpmeye gittim. Cübbesinin kolları genişti ve ellerinin üstünü örtüyordu. Cübbesinden öptüm. Bana dua etti. Duasında ne söylediğini anlayamadım."Öylece dalmış, sevgi ve muhabbet dolu bir hayretle kendimden geçmiş bir vaziyette
Bediüzzaman Said Nursî 'ye bakıyordum. Bir de baktım ki teneffüs bitmiş, içeri girme zili çalmıştı. Hızla koşarak içeri doğru gidiyordum. Bu arada kapıda hocamızla karşılaşıp çarpıştık. Öğretmenim, kolumdan tutarak, nereden geldiğimi sordu. Aynı zamanda ben çok da çalışkandım. Öğretmen beni çok severdi. Ama zıt görüşleri olan birisiydi. Bediüzzaman'ın elini öptüğümü söyledim. Bana bir tokat attı. 'Hâlâ o ... arkasından mı gidiyorsunuz?' dedi." "Böyle bir davranış o zaman küçük ruhunuzda ne gibi bir tesir yaptı? Bediüzzaman sevgisini azalttı mı?" "Hayır. Bilâkis ziyadeleştirdi. Zaten aileden gelme, Bediüzzaman'a karşı bir muhabbet vardı. Sadece o hocaya karşı nefret duygusu verdi, o kadar..."
Bizim efendi çok müsrifti; elinde bir şey durmazdı. Ona '
Ramazan, İktisat, Şükür Risaleleri 'ni veriyor! Bir de Vesvese Risalesi'ni verip 'Bunu da hanımına götür.' diyor. Benim de çok vesvesem vardı. Namazı defalarca kılardım! Bu eseri okudum ki vesvese, cehaletten geliyormuş. Cehalet onu davet, ilim onu tard ediyormuş. Bir de eşime, vesvesem için, 'Nas Suresini çok okusun.' demiş. Ben bu risaleyi ve Nas Suresini okuyarak vesveseyi yendim.