O devrin keyfi idaresinde Bediüzzaman Hazretlerine yapılan enva-i zulmün çoğu, devrin idarecileri tarafından tezgâhlanıyordu. Üstad, "Yirmi İkinci Lem'a"da kendisini müdafaa etmesi gereken merciyi "Isparta vilayetinin hükümetidir ve şu vilayetin milletidir." diye gösterirken, o devrin belediye başkanı, bir hak talebine haksız bir şekilde "sükûtla cevap veriyordu. Oysa ki bu şekvalara sükût edenler, bir gün gelip tarih önünde suçlu olacaklarını biliyorlar mıydı? Millet huzurunda hesap vermeseler bile mahkeme-i kübrayı düşünüyorlar mıydı? Bunların sükûtu nereden kaynaklanıyordu? Evet, bu sükût, zulmü sessiz alkışlamaktan, koltuğu ve makamı garantiye almaktan, yukarıya boyun eğmekten ileri geliyordu!