Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Hapishane Defterleri 2. Cilt

Antonio Gramsci

Hapishane Defterleri 2. Cilt Gönderileri

Hapishane Defterleri 2. Cilt kitaplarını, Hapishane Defterleri 2. Cilt sözleri ve alıntılarını, Hapishane Defterleri 2. Cilt yazarlarını, Hapishane Defterleri 2. Cilt yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Derler ki... faşizm romantik bir harekettir, hatta İtalyan romantizmidir. Her ne kadar faşizmin İtalya'da vücut bulmuş ve sıra dışı bir tarihsel konjonktür sayesinde zafer kazanmış toplumsal, yani siyasi-iktisadi bir hareket olduğuna inansam da, bu kökleşmiş sentetik faşizm bakışına saplanmaya gönülsüzüm. Bireysel faşistlerin şekillendiği ortamın,
Etik bir ilkeye sahip olmak için tarihin rasyonel olduğu iddiası reddedilmelidir. Zira tarihin rasyonel olduğunu kabul eden kişi, geçmişteki ve bugünkü insafsız, zalimce ve korkunç olguların içinde bir akılcılık yattığını kabul etmek zorunda kalır ve bu tür olguları rasyonel olarak tanımlar. Diğer yandan, tarihin rasyonel olduğunu kabullenmeyen kişi de, uyanık ve dikkatli bir etik duyguyla bu tür olguları meşrulaştırmaktan uzak durur (bu olgulardan birtakım iyi sonuçların da doğabileceğini dahi düşünmeden, zira iyi şeyler, bahane olarak öne sürülebilecek o olgular olmasa da gerçekleşebilirdi). Diğer bir deyişle, tarihin rasyonelliğini reddeden kişi, bunu etik anlayışı basılamadığı ve olguları kendi etik anlayışının uzlaşmaz süzgecinden geçirdiği için yapar ve etik anlayışının olguların altında ezilmesine ya da onlar tarafından körleştirilmesine izin vermez. Yalnızca böylesine ihtiyatlı bir etik anlayış, tarihsel gerçeklikle etik ya da tarihle rasyonalite arasındaki yok edilemez antitezi algılar. Bu etik anlayış tarihin ahlakla eşleşmediğini, tarihin olması gerektiği gibi olmadığını; başka bir deyişle tarihin rasyonel olmadığını fark eder. O halde, bir bireyin etik seviyesi, onun tarihi ahlaki açıdan katlanılamaz bulma seviyesiyle, tarihe yöneltmeye zorlandığı ithamların ve suçlamaların sayısıyla ölçülür, yani, tarihin irrasyonel olduğunu hissetmesiyle ölçülür. Kişinin, tarihin irrasyonelliğine dair uyanıklığı, onun kişisel etiğinin köşe taşıdır
Reklam
Genel geçer soruyu şu şekilde soruyorum: İşçi -çalışan insan efendi olabilir mi? Yanıtın hayır olduğu konusunda en ufak bir çekincem yok. İşçi -sadece otantik "proleter" olarak görülebilecek beden işçisi değil, doktorluk, mühendislik ve avukatlık gibi liberal ve burjuva mesleklerde çalışanlar da dahil- işçi, yani dediğim gibi çalıştığı sürece, onun hizmetlerine ihtiyaç duyanlara şu ya da bu şekilde bağımlı, itaatkar olmak durumundadır. Çalıştığı sürece işçinin faaliyetini ve çalışma zamanını, başka bir deyişle hayatını belirleyen de o kişidir. Yönetmesi gereken ve yönetebilecek olan da odur: Çalışma ortamı içinde işçilere istediklerini yaptırabilmesi, iş devam ettiği sürece de işçilerin kendine itaati sağlamak için gerekli araçlara sahip olmalıdır; en azından işçileri kovma yetkisine. Aristoteles, köleliğin mecburi olduğunu ve köleliğin daima olacağını söylediğinde sonuna kadar haklıydı
Zihinlerin ahlaki çeperdeki düzensizliği ve derin ayrıksılığı, iktisadi çepere de yansır. Artık herkes biliyor ki emek alanındaki örgütsüzlük bütünseldir. İşçi ayaklanması, sürekli grevler, taleplerin sürekli artması (bir talep karşılanır karşılanmaz bir başkası beliriyor) -bu sarsıcı kargaşa da gösteriyor ki işçi sınıfının amacı iktisadi
İtalya'da seküler devletin kurulmasının ardından Vatikan 187l'de, Katolikler'in ulusal seçimlere katılmasının "caiz olmadığını" (non expedit) ilan etti. Non expedit ilanı, aslında bir yasaklamaydı. Bu fetva 1904'te yumuşatıldı ve 1913'te sessiz sedasız ( Gentiloni Paktı ile) iptal edildi; yine de 1919'a dek Kilise'nin resmi politikası olarak kaldı.
Filozof ve romancı Julien Benda (1867-1956), Fransız kültüründeki romantizm akımlarının katı bir eleştirmeniydi. Daha önceki iki kitabında Henri Bergson'un sezgiciliğin felsefi kabulüne karşı sert bir saldırıda bulunmuştu. Charles Maurras ile Maurice Barres, onun La trahison deseleres ' teki en tanınmış hedefleri arasındaydı. Benda, kendi çağının birçok aydınını eleştirel doğruluktan uzaklaşma ve ırksal önyargılara kapılma, kör milliyetçilik ve siyasi çıkarcılık nedeniyle suçladı
Reklam
Goethe
Düşünce'ye ve Eylem kapasitesine sahip çok az insan vardır. Düşünce genişler ama eksilir: Eylem canlanır ama daralır
Pietro Colletta
Kendini riske atarak sergilenen gözü peklik, yiğitliktir; başkalarını riske atarak sergilenen gözü peklik ise küstahlıktır
"Generaller" der Xenophon, "masalarının zenginliği ve zevkleriyle değil, yetenek ve çalışkanlıklarıyla diğer insanlardan üstün olmalıdır." "Askerlerin, komutanlarının cahilliği ya da umursamazlığından kaynaklanan sıkıntıya ve rahatsızlığa katıanınaları beklenemez ama zorunluluktan kaynaklanan sıkıntıya ve rahatsızlığa katlanmaya her an hazırdırlar."
Sanat, ahlak, felsefe, siyasete "hizmet eder", yani, siyasete "içkin" dirler, onun bir unsuruna indirgenebilirler ama tersi olamaz; siyaset sanatı, felsefeyi, ahlakı tahrip eder. Buna göre, siyasi-iktisadi olgunun önceliğini -yani "yapı"yı- bir referans noktası, üstyapıların mekanik olmayan bir diyalektik "nedenselliği" olarak görmek mümkündür.
52 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.