Kitabın ismi ve içeriği her ne kadar 'Hikayeler' olsa da hiç yazarın ismini görmesek bile bu metinler daha ilk cümleden bir Tanpınar metni olduğunu, Tanpınar'ın romancıkları olduğunu ele veriyorlar. Okudukça, karakterlerle tanıştıkça, betimlenen evlerde, adımlanan yollarda Tanpınar'ın izlerini görebiliyoruz. Kalemi bu kadar net olan, kendini bu kadar belli eden yazar çok azdır.
Kitabın bende uyandırdığı iki heves var: Seyahat etmek ve insanların arasına karışmak. Oysaki her ikisini de çok sevmem. Bir insanın geçtiği her yola ve gördüğü her yüze dair söyleyecek bir şeyinin olması cezbedici ve heyecan verici. Tanpınar; geçtiği her yoldan, gördüğü her yüzden bize bir şey aktaran bir yazar. Bir anlamda da kendisini anlatıyor. Tanpınar'ın yaptığı gibi; bir yolun adımlanmasından, bir tren düdüğünden veyahut kederli bakışı olan bir yüzün üzerinden başka bir aleme, bir iç dünyasına kapı aralanması, insanın kendini anlatmak için bunları aracı kılması elbette heyecan vericidir. Kuşku yok ki bu sanattır. Sanat da zaten düşüncenin dışa vuruş biçimlerinden biridir. Biz her cümlede aslında yazarın hayata bakışını okuyoruz. Altını çizdiğimiz her cümle yazarın hayatına temas ettiğimiz yerleri gösteriyor.
Kitabı okuyunca insan, kara trenle kıvrımlı Anadolu yollarını arşınlamak, Anadolu’nun yorgun insan yüzlerinde kendini aramak istiyor.