Liberalizmin kurucusu sayılan Locke'un bu eseri, insanlar arasındaki huzurun tesisine dair vicdani bir rehberliğin başlangıcı sayılabilir. Hoşgörünün özellikle İslam içerisinde de yüceltildiğini biliyoruz. Ancak çağdaş dünyada artık hoşgörü kavramı pejoratif bir anlama sahiptir. Hoşgörü artık "aşağı" bir değer olduğu için rehberliğin ilk adımıdır. Çünkü hoşgörüde hoş görülen bir (karşı) taraf vardır. Bu da hoş görenin tamamen inisiyatifine kalmıştır. Yani istemese hoş görmeyebilir. Buradan çıkan sonuç; hoş görenin, hoş gördüğünden üstün olması, dolayısıyla da bir tür hiyerarşiye yol açmasıdır. Ortaya çıkan bu eşitsizlik ise modern/çağdaş değerlerle bağdaşmaz, ilkel olarak kabul edilebilir ancak. Günümüzde eşitliğin bile hor görüldüğü ve adaletin öne çıktığı bir noktada, eşitsizliği yücelten bu kavram, yani hoşgörü, savunulduğu takdirde artık savunanı (tarafı ya da kişiyi) yüceltmeyen, aksine küçülten bir noktaya götürür. Bu niceliksel bakımdan küçük ancak niteliksel açıdan büyük olan eser, (Günümüz Türkiye'sinde) herkesin mutlaka göz atması gereken bir eser olmaklığını koruyor.