İslam'da aşırı bilge, her şeyi bilen, hatasız ve ölümsüz kimseler yoktur. Muhammed (a.s) kendisi hata yapan kimse idi ve böylece ikaz edilmiştir. (Abese 1-12)
Bu bakımdan Kur'an-ı Kerim gerçekçi, adeta kahraman karşıtı bir kitaptır. Bu gün ve geçmişte, Doğu'da olduğu kadar Batı'da da sık sık görülen şahsın yüceltilmesi hadisesi İslam'a kesinlikle yabancıdır.Çünkü bu bir çeşit putçuluktur.(9:38) Her insanın değerinin hakiki ölçüsü onun kendi şahsi hayatı ve topluma ne verdiği ve ondan ne aldığı ile alakalıdır.
Her ne kadar İslam şahsi mal varlığını tanıyorsa da, İslam toplumu, bütün büyük toplumsal zenginliklerin, özellikle de doğal kaynakların, toplumun tümüne ait olacağını ve bütün üyelerin iyliği için kullanılacağını açık bir şekilde beyan etmek zorundadır.
İslam, insanın diğer insana elini dolaysız bir şekilde uzatmasını ister. Bu olmadan gerçek manada hiç bir şey yapılmış sayılmaz. İslam , devletin zorla arabuluculuk yapacak ve insanları birbirinden koruyacak ebedi durumuna razı değildir. Bu durumu islam şartlı ve geçici olarak kabul edebilir. Güç ve kanun sadece adaletin vasıtalarıdır. Adaletin kendisi insanların kalplerinde mevcuttur, aksi durumda adalet yoktur.
İslamî inanç ile, gayr-ı İslamı yaşamak, üretmek, eğlenmek ve hüküm sürmek mümkün değildir. Bu durum ya münafıklar ya da mutsuz ve birbiriyle çatışan insanlar için geçerlidir.(Ne Kuran-ı Kerim'i terk edebiliyorlar ne de bulundukları şartları değiştirmek için kendilerinde güç bulabiliyorlar). Ya bir çeşit keşiş ve yalnızlığı seçen kimseler( onlar dünyadan elini çekiyorlar çünkü o dünya islami değildir) veya nihayetinde İslam ile ilgili ikilemde olan insanlar ki bunlar İslam'ı terk edip var olan hayatı ve dünyayı olduğu gibi daha doğrusu başkalarının o dünyayı biçimlendirdikleri gibi benimserler.