Din-Edebiyat-Hayat

Kalemin Gölgesinde

Kâmil Yeşil

En Eski Kalemin Gölgesinde Gönderileri

En Eski Kalemin Gölgesinde kitaplarını, en eski Kalemin Gölgesinde sözleri ve alıntılarını, en eski Kalemin Gölgesinde yazarlarını, en eski Kalemin Gölgesinde yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bir gün elime keşif ehli bir zatın sohbetlerini içeren bir kitap geçti. (Abdülaziz Ed-Debâğ-El-İbriz) Ermiş’in ifadesine göre “Agu” bütün çocukların (ana dilleri ne olursa olsun) dil öğrenme yaşına gelinceye kadar zikrettikleri evrensel bir kelimedir ve bu kelime ‘El-Halık’ anlamına gelen Allah’ın sıfatlarından birisi imiş. Eski Sanskritçede bu anlamda ve söylenişte bir kelime de varmış. Bu bilgiyi tabi ki test edemedik. Doğruluğu konusu ise sadece bir itikat olarak yer buldu zihnimde. Yıllar önce okuduğum bu bilgi, ülkemizin önde gelen bir bisküvi sanayiinin dergilere verdiği bir ilânla birleşti ve zihnimde bir flaş patladı. Bu bir tesadüf mü yoksa bilerek yapılmış bir iş mi orasını araştırmadım bile. İlân: “BÜTÜN ÇOCUKLAR AYNI DİLİ KONUŞUR: AGU” diyordu ve benim yıllar önce okuduğum bir bilgiye göndermede bulunuyordu. Biz de zamanında, bilinçsizce(!) tekrar ettiğimiz bu kelimeyle bitirelim yazıyı: -Agu.
Aşık Paşa, Garibname'de gemiyi alegorik bir anlatimla ele alıyor:Ona göre gemi için şunlar gerekir. 1. Deniz 2. Gemi (Bilim-teknoloji) 3.Yelken (sağlam direk) 4. Yel 5. Lenger (çapa) 6. Gemici 7. Yolcu 8. Mal (yük) Denizden maksat, bu âlemdir. Hak emriyle her an dalgalanır ve yani binlerce olay ve yaratım meydana gelir ve kaybolur. Gemi tendir. (İnsan). Bu geminin yelkenleri gönüldür. Rüzgâr, (hava) heva ve heveslerimizdir. Hava rüzgârıyla dolan gönül yelkeni, vücut gemisini ilden ile götürür. Hak emri olmadan hiçbir şey olmaz. Geminin lengeri şeriattır. Kaptanı, akıldır. Yolcular, fikirdir. Mal ise kişinin amelleridir. Görüldüğü gibi tabiatı psikolojisine, ideolojisine, sosyolojiye göre yorumlayan, anlamlandıran, görmek isteyen ve gösteren sanatçıya ve sanat eserine bakarak bizler de o denize, o deniz parçasına gâh âşık oluyoruz, gâh ondan nefret ediyoruz.
Reklam
Ok Meydanı, ecdadımızın kuvvet yeteneğinin canlı bir tarihidir. Bu meydandaki Tekke, pazartesi ve perşembelerde kurbanlar kesilerek açılır, bütün yaz gençler, ihtiyarlar, nişana ve menzile ok atar, bin adıma ok atanlara “hinci”ler, bin yüz adıma atanlara binyüzcüler... gibi unvanlar verilirmiş. Örneğin, Sultan Hamid devrinin Cihan-ı Seraskeri (Silâhlı Kuvvetler Komutanı) Rıza Paşa binyüzcülerdenmiş. Sultan Abdülaziz, saltanatının sonlarına kadar Osmanlı ülkesinin her tarafında idman ve diyete, zinde oluşa büyük bir merak vardı. Anadolu’da cirit, tokmak oyunları oynanır, Erzurum’da, Trabzon’da, Sivas’ta, Aydın’da halk oyunları, folklor yapılır, keçeye kılıç vurulur, ibrişim kesilir, at oynatılırdı; düğünlerde delikanlılar taş atarlar, cirit oynarlar, hayvan yarıştırırlar, başa, ortaya güreşirlerdi. Görülüyor ki ecdadımız idmandan zevk alırdı. Zamanın silâhları ve savaş yöntemi olarak ok ve cirit atmak, kılıç kullanmak gibi bireysel idmanlarda yarışmalar tertip ederdi. Zevk için yapılan idmanları da tetkik ettiğimiz zaman bunların bir millet terbiyesi olmaktan ziyade bir ümmet terbiyesi şeklinde olduğunu görüyoruz.
Modern zamanlar vücut gelişimini, sağlığı, yürüyüşü, (kriket) lüksün bir parçası kılmış ve zenginliğin bir gereği olarak yerleştirmiştir. Kitlelerin “seyirci” olarak katıldıkları sportif etkinlikler bahis’e, iddiaya, aidiyeti hissettirme ve milliyetçi duyguların korunmasına, gençliği meşgul etmeye hizmet etmektedir. Sevinçler ve üzüntüler kitleselleştirilmiş gibi görünse de bu durum atomize olan toplumun dramıdır aslında. Futbol başta olmak üzere top’lu bütün oyunlar, kriket, hokey oyunlarının bu kadar rağbet görmesinin sebebini buralarda aramak gerekir.
"Tam ve kâmil mânâsıyla bir Hükümdar (Melik) olan Allah, Hayat sahibidir, diridir. İlim sahibidir olmuş olacak her şeyi bilir. İrade sahibidir ne isterse onu yapar. Kudret sahibidir, istediği her şeye gücü yeter; her şeyi işitir (Semî’); her şeyi görür (Basar), kulları ile konuşur (Kelâm). O’nun: a. Taht’ı (Arş) ve b. Orduları (Cünüd) vardır. c. 0, Hazînelerin (Hazâin), d. Hükümdarlık Ülkesinin(Mülk) sahibidir. e. Hükümdarlık ülkesinin başşehri (Umm’ul-Kurâ/Mekke), f. O başşehirde bir Saray, bir Hükümdarlık Evi (Beytullah) vardır. g) O’nun Hükümdarlık sisteminde, O’na bağlı kimseler onun bizzat elini tutup sadakat yemini (Biat) etmek mecburiyetindedir. Bunun için insanlar Hacc’a gider ve Hacer’ul-Esved’e el sürer.” (Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, Cilt 2., s. 439, İrfan Yayınları, İstanbul, 1990)
Demografîk yapısı çok çeşitlilik gösteren Anadolu insanına 920’li yılların nasyonalizmi dayatılamazdı. Kesin olarak reddedilirdi çünkü. Ancak o dönemin 'çağdaş’ bir rejimi olması sebebiyle de gözardı edilemeyecekti. Aynı dönemin ikinci bir 'değeri' olan sosyalizm için de geçerliydi bu. Bu durumda gerek dünyaya gerekse Anadolu insanına verilcek
Reklam
16 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.