Dünya düzeninin değişmezliği. Ne yazık.
Kadınların üzerine yapışmış bir kehanet. Peki ya neden?
Cevap çok lakin cevap yok.
“İnsanlarsa şaşılması gerekene şaşmaz olmuş, kusulması gerekeni afiyetle memnuniyetle sindiriyordu.”(syf:562)
Yedi yolcu. Bir de Kehribar hikayesi.
Uzun bir uyku. 309 yıl.
İnsan nasıl bu kadar uyur? “Güç ver ki anladığıma dayanayım.”(syf:411)
Bazı kitaplardan sonra eskisi gibi olamam, bu da onlardan biriydi.
Nazan hocanın dilini çok severim. Umudu ve hüznü aynı anda barındırır içinde. Fakat bu kitabı beni daha bir başka hüzne sürükledi. Gerçekleri vurdu çünkü yüze. Yanlışları. Olmaması gerekip de olanları. İçim sızladı.
“Ağlamak bir tek ona mahsusmuş, bu dünyada başka kimse ağlayamazmış gibi ağladı.”(syf:194)
İşte öyle ağlamak istedim kitap bittiğinde.
Ve evet, bende tıpkı bu sayfadaki yazı gibi sandım hayattaki insan denilen varlığı. “İki kişi birbirine bir kez sahiden gülümsese, aralarında bir daha husumet olmaz sanırdım.”(syf:254)
Böyle olmalıydı. İyilik bu kadar kolaydı aslında.
Zor olan kötülüktü.
İnsanoğlu kolayı seçerdi hep, bu defa seçimi zordan yana oldu.
Kelimeler yaktı içimi. Çünkü Nazan’ında dediği gibi, insan kelimeleri kadar yaşardı.
Okurken bir çok alıntı yaptım sayfamda, incelemek isterseniz bakabilirsiniz.
Beni hikayesi en etkileyenini sorarsanız Al-Mina ve Azatlı derim.
Naçizane, biraz da ısrarcı bir temenni ile;
Bu kitabı okuyunuz.
Sonra da okutunuz derim.