Yalnızlık boşluktur; manevi doğa da tıpkı maddi doğa gibi boşluk karşısında dehşete kapılır. Yalnızlık ancak onu tinsel dünyanın çocukları olan fikirleriyle dolduran deha sahibi bir insana ya da onun göğün ışığıyla nura boğulmuş, Tanrı’nın nefesi ve sesiyle canlanmış olarak gören tasavvuf erbabına mahsustur.Cennet’e çok yakın olan bu iki insan dışında yalnızlıkla işkence arasındaki bağ, maneviyatla maddi dünya arasındaki bağ gibidir. İşkence cerrahi müdahale gerektiren bir hastalıkken yalnızlık sinirsel bir hastalıktır; aralarındaki fark budur.
İzlenen yırtıcı iki hayvanın herhangi bir bataklığın kıyısında bir parça su içtiği gibi, biraz soluk alıp sonra derin uçurumların kenarından ilerlemeyi sürdürdüler.
Beş yıl boyunca kendini melekler gibi temiz hissetmişti.seviyordu, mutluydu, en küçük bir sadakatsizlik göstermemişti. bu saf , bu güzel aşk kirlenecekti. Geçmişte kalan güzel hayatıyla gelecekteki çirkin hayatını karşılaştıramıyordu zihni. üzüntüsü ne bir hesaptı ,ne bir şiir bir duyguydu yalnızca... Bu çok ,çok güçlü bir duyguydu. Beyazken siyahlaşıyor ; safken kirleniyor , asilken adileşiyordu. Bütün ruhuyla saflaşmayı istedikten sonra, manevi bir lekeye nasıl dayanabilirdi?