Kalem elimde önümdeki boş kağıda uzun uzun baktım bilmem kaç dakika.. İnanılmaz yazmak istedim ama nereden nasıl başlamalıyım bilemedim. Kitap beni böldü, çarptı, vurdu geçti.. İçimde bir yerlerde donmuş kalmış buzlarımı eritti. Deli gibi akan sıcacık kanımı dondurdu.
İlk öyküde; aşkı hiç tanımamış, içinde kalan duygular yüzünden çürümüş, sinmiş, kendi içine dönmüş, sevmeyi asla bilememiş öğrenememiş bir erkeğin hikâyesi yaktı içimi. Bir sonrakin de; anne baba sevgisinden mahrum kalan, sevgisiz büyümüş bir çocukluğun getirdiği sevmek ve sevilmek arzusu ile yanan bir erkeğin hüzünlü hikâyesi. Sonra çok sevmiş ama bitmeyen yarım kalan Mikail'in hikâyesi şaşırttı.
"Kırmızı Azap" öyküsü için cümle bile kuramıyorum. Ahhh "Kaybetme Korkusu" boğazımda düğümlenen bir hıçkırık. Öyle bir hıçkırık ki hıçkırığımın hıçı "kırık".. Vee kanımı donduran Fehime'nin hikâyesi analığımdan, insanlığımdan vurdu beni. Abartmıyorum böğüre böğüre ağladım.
Velhasıl; Tunç yine beni sağlı sollu bir yumrukladı, sarstı, bi' uyan bakalım kendine gel azıcık, dedi bu kısacık ama muazzam etkili kitabı ile.. Bilenler bilir Emine her Ayfer Tunç kitabından sonra:
" Bu hatun fatura yazsa okurum" der ;)