Simone Weil düşüncesinin en başat sı nıflandırması; ahlak ve siyaset ilişkisinin hala sorgu lanır olduğu başka bir tecrübi alanda yatmaktadır. İşte bu tecrübenin bir ismi vardır: "mutsuzluk", "takdire şayan, Cahiers kitabında yer alan ve başka dillere ter cümesini bulamayacağımız o kelime." Mutsuzluk, acı ve ıstırapla koşut bir şekilde anılacak olsa da şüphe siz onlardan çok daha fazlasıdır. "Mutsuzluk apayn bir şeydir acının sathında. O, basit acılardan beridir. Mutsuzluk ruhu kuşatır ve onu kendi mührüyle en derininden damgalar. Bıraktığı bu iz köleliğin müh ründendir." Bizi hayata bağlayan cümle nedenin yok olduğu, kendimizi köksüz ve takatsiz hissettiğimiz bu hal, yoksunluğun en şamil halidir. Bu, Tann tarafın dan tamamen terk edilmiş olma hissinin karanlık ve budala bilincidir.
Bununla birlikte, Weil'da yalnızca mistik ve aşkın bir deneyim yaşanmaz, aynı zamanda kategorik ola rak felsefi alana tekabül eden deneyim de görünür dür. "İnsani bir hayatın en büyük gizemi çekilen acı lar değil, mutsuzluktur." Simone Weil'a göre; eğer ki düşünceler sebatkar ve karşı konulmaz bir tefekkür ile tanımlanıyorlarsa, ona ulaşmak namümkün olsa dahi, mutsuzluk bu imkansızlığın ta kendisidir. Bu bağlamda, Simone Weil felsefesinin, Epikür felsefe sinin simetrik bir karşıtı olarak görebiliriz: Epikür için, insan; acıları inkıtaa uğradığı vakit insan olur, Weil ise tam tersine insanı bütün heva ve hevesin yok olduğu biricik andan itibaren başlatır.