Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Korkunun Felsefesi

Lars Svendsen

Korkunun Felsefesi Gönderileri

Korkunun Felsefesi kitaplarını, Korkunun Felsefesi sözleri ve alıntılarını, Korkunun Felsefesi yazarlarını, Korkunun Felsefesi yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Francis Bacon
Acının sınırı vardır, ama korku sınır tanımaz.
“Tüm korkular bir şey için duyduğumuz sevgiden kaynaklanır.” |
Lars Svendsen
Lars Svendsen
Korkunun Felsefesi
Korkunun Felsefesi
Reklam
('Acının sınırı vardır, ama korku sınır tanımaz:'
Dünya potansiyel tehlikelerle doludur. Biri çıkıp sizi trenin önüne itebilir, kafanıza göktaşı düşebilir ya da bir terörist seyahat etmekte olduğunuz uçağı kaçırabilir, ama günlük hayatınızı bunların başınıza gelme ihtimaline göre düzenlemeniz pek de iyi bir fikir değildir. Kaldı ki potansiyel tehlikelerin çoğu asla gerçekleşmez.
İnsanları korkutmak kuşkusuz gazete sattırır ve insanları televizyon ekranlarına çeker -işte tam bu nedenle televizyon haberleri ve gazeteler çoğunlukla en korkutucu haberleri nakletmek konusunda birbirleriyle rekabet halindeymiş gibi görünürler. Eğlence endüstrisi de bu yanşa katılmaktan geri durmaz.
Montaigne'in de söylediği gibi: "İnsani zaafımızın anlamı, kaçınmamız gereken şeylerin, elde etmek için gayret sarf etmemiz gerekenlerden fazla olmasıdır."
Reklam
"Neden aşk titretemiyor yüreğimi korku gibi?" The The, "Bluer than Midnight", Dusk (1993)
Bir toplumda korkuyu kim kontrol ediyorsa tüm toplumu da kontrol etme yolunda olduğu hususunda hemfikirdir. Her ikisinde de, insani dayanışmanın temelini oluşturan, bir şiddet korkusudur. Hayatta kalmayı başarmış tüm toplumların başlangıç noktası insanlar arasındaki iyi niyet değil birbirlerinden korkmuş olmalarıdır, diye iddia eder Hobbes.
Vico korkuya, ortak korku diye vurgu yaparken, Machiavelli ve Hobbes’da başat olan karşılıklı korkudur: İnsanlar dış bir tehditten korkmak yerine birbirlerinden korkarlar. Yine de her bir bireyin bir diğeri karşısında hissettiği korku toplumsal ortaklığın kurulmasına vesile olur.
g*t korkusunun insanları bir araya getirmesi üzerine
Vico, medeniyeti yıldırım korkusuyla başlatır. Korkuya neden olan şeyin, başka insanlar değil daha ziyade bütün insanların aynı biçimde karşı karşıya bulunduğu tehdit olması önemlidir. Herkes yıldırımdan korkuyla kaçtığında, hepsinin aynı şeyden korktuğunu fark edebilirler, bu da bir ortaklık/ topluluk için başlama noktası hizmeti görecek bir ortak referans noktası verir.
Reklam
Hiç kuşkusuz korku kitle medyası için önemli bir satış aracı ve bu duyguya git gide daha fazla yer ayrılıyor. Kitle iletişim araçları, boyutları gerçek olgularla uyuşmayan korkular yaratmaya yardımcı oluyor. Ölümcül virüslere, teröristlere, pedofili öğretmenlere, şiddete eğilimli ergenlere, çevre felaketlerine ve zehirli besinlere dair anlattıkları hikayelerle bizleri bombardımana tutuyorlar. İnsanın şunu söyleyesi geliyor adeta: Medya bu hususta öyle merkezi bir rol oynuyor ki bir tehlike ya da felaket ancak bir gazete manşetine taşındığında "gerçeklik" kazanabiliyor. Çokça televizyon seyreden insanlar diğerlerine göre yaşadıkları muhiti güvenilmez ve tehlikeli olarak algılamaya, suç oranının arttığına ve tehlike altında olduklarına inanmaya daha eğilimli.
Çoğunlukla korkuyla bağlantılı fiziksel tepkiler vardır, örneğin nefes ve kalp atışı hızlanır, titreme gelir ve tüm hareketler "donar". Sıçanlar ve insanlar burada çok benzer bir fizyolojiye sahiptir, amigdal -beynin duygu merkezi- uyarılınca hipotalamusa sinyal gönderir ve hipofiz bezi de bunun üzerine adrenalin bezinin stres hormonu salgılamasına neden olur. Diğer hayvanlarda olduğu gibi, bizim beynimiz de tehditler karşısında, sinir sistemini daha hızlı boşaltıp gözbebeklerini büyüten ciddi oranda adrenalin ve kortizol gibi maddeler salgılayarak tepki verir. Amigdal öyle hızlı sinyaller gönderir ki bunlar herhangi ussal bir müdahalede bulunmamızdan önce dizginleri ele geçirir.
Kuzey Kutbunda dolaşırken bir kutup ayısı bana doğru gelmeye başlar. Bu kutup ayısı tehlikelidir. Nabzım hızlı hızlı atmaya başlar, soluklanım sıklaşır, yavaştan bir titreme alır vücudumu. Tek başına bu fiziksel değişimlerin şu an hissettiğimin kesinlikle korku olduğuna işaret ettiği söylenemez çünkü başka duygulara da tam olarak aynı fiziksel belirtiler eşlik ede‐ bilir, örneğin cinsel tatmin sırasında da aynı fenomen görülür. Bu durumda hissettiğimi korku duygusu kılan şey, kendimi tehlike içinde algılıyor olmamdır. Korkunun daima yönelimsel bir nesnesi vardır. Her zaman bir şeye yönelmiştir. Böyle bir nesne olmaksızın korkuyla alakamız olmazdı, geriye sadece kalp atışları, hızlı soluklar ve titreme kalırdı. Korku bu fiziksel hallerden daha fazlasıdır ve işte bu "daha fazlası" , yönelimsel nesnedir. Korkuyu öfkeden, kederden veya neşeden ayıran şey kendinde nesne değil ona dair yorumdur. Bir ve aynı nesne öyle bir yolda yorumlanabilir ki adı geçen bu üç duyguya da yol açabilir. Eğer nesneyi tehditkar diye yorumlarsam korku duyarım, onu sinir bozucu diye nitelendiren bir yorum ise öfkeye vs. götürebilir. Korkunun kendini haber vermesi için hem tehdidi ciddi diye algılamam hem de bu tehdidi kolayca bertaraf edemeyeceğime inanmam gerekir.
Bizler bütün duygusal kaydımızı deneyimleme ihtiyacı duyarız ve kurgu, ekstrem spor gibi biçimler altında deneyimlediğimiz korku "gündelik" olanın yeknesaklığını kırar. Bu yine de bir korku kültüründe yaşadığımız yönündeki iddiayla çatışır. Eğer pek çok şeyin korku açısından görüldüğü bir kültürde yaşıyorsak bu iradi korku tecrübeleri fuzuli olsa gerektir. Gerçi daha önce, bu kültürde bizi öncelikli olarak kuşatan korkunun "düşük yoğunluklu korku" olduğunu vurgulamıştım. Bu bize, bütün bedeni ayağa kaldıracak büyük, aklı baştan alan deneyimler yaşatan bir korku değildir. Tarif etmeye kalkarsak daha ziyade sabit, zayıfça "mırıldanan" ama böyle bile olsa kendimizi korumamızla, kendimize koza örüp etrafımızdaki dünyadan yalıtmamızla sonuçlanan bir korkudur. Bu durumda, sıkıntının giderek sıradanlaşmasının kısmen korku kültürünün bir sonucu olduğu söylenebilir.
Sanat canımızı yakmaz. Bir oyunda akıttığımız gözyaşları enfes kısır duygulardandır ki Sanatın işlevi de bunları uyandırmaktır. Ağlarız ama yaralanmamışızdır. Kederleniriz ama kederimiz acı değildir. Sanat yoluyla ve sadece sanat yoluyladır ki mükemmelliğimizi gerçekleştiririz; Sanat yoluyla ve sadece sanat yoluyladır ki gerçek yaşamın menfur tehlikelerine karşı kendimize kalkan öreriz.
"Biri en yüce, en sürükleyici trajediyi en parlak oyuncularla sahneleme niyetini ilan etse, skenografi ve en muhteşem müziği eklemeye gelince hiçbir harcamadan kaçınmasa fakat tam gösteri anı gelip çattığında beklenti içindeki seyirciye dışarıdaki meydanda azılı bir katilin idam edileceği bilgisini birisi yaysa, göz açıp kapayıncaya kadar tiyatroda bir Allah'ın kulu kalmaz." Tüm bu kalabalığın güçlü bir ahlaki duyguyla halka açık infaza koşturacağı ve basitçe adaletin tam olarak yerine gelmesine tanıklık etmek isteyeceği kolaylıkla tasavvur edilebilir, gerçi bu açıklama özellikle ikna edici de değildir. Onları idam alanına çeken, ahlaki düşüncelerden bambaşka bir şey olabilir. Burke şuna işaret eder: Sadece kendimizin gerçekleştiremeyeceği şeyleri değil daha ziyade gerçekleştirildiğini görmediğimiz şeyleri seyretmekten de tatmin duyarız. Başka bir deyişle, bazı olaylar karşısında estetik ve ahlaki tepkiler arasında bir çelişki olduğunu belirtir. Bununla birlikte, yukarıdaki örnekte asıl önemli nokta, yüce gerçekliğin yüce sanata üstün geldiğine yapılan vurgudur.
Reklam
192 syf.
·
Puan vermedi
Ne zaman kafamda "korku" sözcüğünü canlandırsam, hemen ardından "korkusuzluğu" ve aslında bunun nelere yol açabileceğini düşünüyorum. Sanıldığının aksine, korku; hala hissedebilmekte oluşun güzel bir göstergesidir. Kendi kendinin dilini yiyen, soğuğu hissedemeyip donarak ölen veyahut acı nedir bilmeyerek ateşte kendini yakan CIPA hastalarını düşünelim. Korku kavramını algılayabilecekleri biyolojik bir mekanizmadan yoksun oldukları için ancak 20 yaşlarına kadar yaşayabiliyorlar. Yani temele indiğimizde, yaşayabilmemiz için öncelikle korkmak gerekir. Korkunun Felsefesi'nde, Svendsen yükü üstümüzden alıp, bize bu duyguyu irdelememize; hayatta kalma dürtüsü olarak korku, politik korku, medyatik korku, sinematik açıdan korku gibi mukayeselerle yardım ediyor. Ve günün sonunda fark ediyoruz ki: İnsan sahiden de, olumlu/olumsuz bütün duygusal repertuvarını deneyimlemek istiyor.
Korkunun Felsefesi
Korkunun FelsefesiLars Svendsen · Redingot Yayınevi · 2017165 okunma
678 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.