Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Köy Enstitüsü Yılları

Talip Apaydın

Köy Enstitüsü Yılları Sözleri ve Alıntıları

Köy Enstitüsü Yılları sözleri ve alıntılarını, Köy Enstitüsü Yılları kitap alıntılarını, Köy Enstitüsü Yılları en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Ama gericilerin ağır bastığı yerde hangi iyi niyet toza dumana karışmamıştır ? Hangi ışıklar söndürülmeye çalışılmamıştır ?
Birinci yıl iş derslerini, sıra ile marangozluk, demircilik ve inşaatçılık işliklerine (her iş dersinde birisine) giderek geçirmiştik. Belli bir zanaat koluna ayrılmamıştık. Biraz elleri yatsın diye her üç işlikte de çalıştırılmıştık. Marangozluk işliğinde araç ve gereçleri tanımayı, keser, testere kullanmayı, rende planya sürtmeyi; demircilik işliğinde teneke işleri yapmayı, lehimle yapıştırmayı; inşaatta harç karmayı, duvar örmeyi öğrenmiştik.
Reklam
Bahar gelmiş, ders yılı sonu yaklaşmıştı. Çalışmalarımız da o oranda artmıştı. Ders, iş birbirine girmişti. Okulda aşçıdan, çamaşırcıdan, bir de gece bekçisinden başka hademe yoktu. Bütün hizmetleri kendimiz yapardık. Silme, süpürme işleri, sınıfın, yemekhanenin, yatakhanenin düzenlenmesi, hatta hamamın yakılması, hepsi bizim elimizden geçerdi. Gene de bunlar hiçti. Asıl çalışma, mayıs sonunda dersler kesilip de tatile girince başlayacaktı. İki kümeye ayrılmıştık. Her kümenin 45 gün izni vardı. Okulda kalan küme tarlada, bahçede, tuğla ocağında, inşaatta çalışacaktı. Öbür okullar gibi tatilde "kapanmak" yoktu.
Firedökse köyünün bir eğitmeni vardı: Tevük Yurderi. Her yıl birinci sınıfı verirdim. Yüzde doksandan aşağı randıman almazdı. Bütün araç ve gereçleri tamam olan şehir okullarında bile bu verim her zaman görülmezdi. Kadıköprü'nün eğitmeni Enver Han vardı, sonradan bir ağanın tertibiyle eğitmenlikten uzaklaştırıldı. On beş yılda tek başına bütün köylüsünü okuryazar yapmıştı. Daduhta‘nm eğitmenini anımsarım, Mustafa Evren. Eli yüzü diplomahlara pek benzemezdi, ama bir ciddi görev anlayışı vardı, bir namuslu çalışması vardı, hayran kalırdım. Kendinden hiç beklenmeyecek kadar verimliydi. Bir zaman 15 lirayla, sonra 40, şimdi de 150 lirayla yirmi yıldır aynı köyde gık demeden eğitmenlik yapıyordu. Hiçbir öğretmenden daha az verimli değildi. Bir disiplin içinde, dağ devirecekmiş gibi şevkle çalışır ve üstün sonuçlar alırdı.
Biz Avrupa'dan iki yüz yıl geriyiz. Bunun için yürümek yetmez bize, koşmak gerek!
Reklam
Elektriksiz köy, susuz kır, işlenmemiş kafa, yontulmamış gönül kalmayacaktı. Bu ülke, baştan başa aydın insanların, çalışkan insanların ülkesi olacaktı. O zaman, Atatürk'ün özlediği "Çağdaş uygarlığın üstüne çıkmış Türkiye" kurulacaktı. Ama gericiliğin ağır bastığı yerde, hangi iyi niyet toza dumana karışmamıştır? Hangi ışıklar söndürülmeye çalışılmamıştır?
Sayfa 194
Köy Enstitülerini kötüleyenlerin en çok yüklendikleri noktalardan birisi, bu kadar işin gücün içinde kültür derslerine az yer verildiği, öğrencilerin iyi yetiştirilmedigi konusudur. Biz buna hemen, "yanlıştır" demeyeceğiz. Hele bilginin, kültürün sadece ezbere dayanan, kafaya istif edilen birtakım kurallar olduğu sanısından hareket edilirse, yani klasik okul açısından bakılırsa, bu çalışmalar içinde öğrenci elbet zayıf yetişmiştir. Fakat kültür nedir? Kültürlü insan kimdir? Eli kolu işlememiş, anlayış ve görüş açısı yaşamı güzelleştirmeye çevrilmemiş, bütün bildikleri ezber halinde kafasının içinde kalmış insan, kültürlü insan mıdır? Hele bu insan öğretmen olunca, bizim köylerimizde kime ne öğretecektir? Bilgiyi iş haline getirmek gerekir. Bilmek, söylemek değil, yapmaktır. İlkel hayatı değiştirmek, güzelleştirmek, geliştirmektir.
Hep o yıllardaki ögretmenlerimizi düşünüyorum. Bugünkü ölçülerle anlamak zor oluyor. Işi nasıl kutsal bilmişler. Çalışmayı ve çalıştırmayı nasıl benimsemişler. Yaz aylarında Orta Anadolu'nun bir kırında, tatili, izni olmayan bir okulda, öğrencilerle birlikte, gece gündüz sürüp giden bir çalışma ... Öyle bir ortam yaratmışlar ki çalışmayınca rahatsız oluyorduk. Kaytaran, işten kaçan arkadaşlarımız en büyük ayıbı işlerdi. Utanç çukuruna düşerdi. Birlikte çalışmanın, başarmanın, ortaya eser koymanın coşkunlugu içindeydik.
Enstitü'de sonradan daha geniş tarım çalışmaları başladı. Bütün yıllık yiyeceğimizi, buğdayımızı, sebzemizi, meyvemizi kendimiz yetiştirmek, bulgurumuzu, makarnamızı, tarhanamızı, turşumuzu kendimiz yapmak amacında idik. 1942'den sonra mevcut, bine yaklaştı. Ona göre işi çok geniş tutmak gerekiyordu. Nitekim öyle yapıldı. Hamidiye'nin Önündeki geniş sulu arazi, traktörlerle güzden sürülüp ekildi. Sebze bahçesi bellendi. Domates, biber, soğan, salatalık, fasulye, lahana yerleri yeterince ayrıldı. Mevsime göre her hafta bir sınıf, tarım işlerinde çalışırdık. Pideleri sıcak yastıklarda kendimiz yetiştirdik. Zamanı gelince de ellerimizle kendimiz diktik. Cansuyunu verdik. Çapaladık, otunu aldık. Dünkü gibi açık seçik anımsarım, bir salatalık toplardık, söğüt ağaçlarının altına adam boyu yıgılırdı. Yemyeşil, iri iri, cins cins acurlar bir yana, ufak, yuvarlaklar bir yana, ince uzunlar öbür yana. Hele o domatesler, kıpkırmızı. Arabalarla yollardık ambara. Biberler harman olurdu. Her yemekte salatası, dolması, türlüsü... Bine yakın öğrenci kendi emeğimizin ürünleriyle doyardık.
1.000 öğeden 951 ile 960 arasındakiler gösteriliyor.