Bir adamın benimdir dediği yalnız iki toprağı vardır. Biri doğduğu topraktır, öteki mezarıdır. Ne zaman bu ikisi aynı yerdir, bil ki o adam mutlu adamdır.
Cinneti ödünç almış biri; bir şey, bir ad, bir kelam. Avramaki, Yarmakamakis, Potoko, İbrahim, O! Hiçbiri değil. Kimse değil. İbrahim’i tanısa tanısa Allah tanır. O da ‘kulum’ deyip insan suretinde yarattığı için.
'Bir adamın benimdir dediği yalnız iki toprağı vardır,' derdi rahmetli. 'Biri doğduğu topraktır, öteki mezarıdır. Ne zaman bu ikisi aynı yerdir, bil ki o adam mutlu adamdır'.
Feryadın arkasından uzun bir inleme geldi. İnsan gönlünü eline alsa, üstüne kezzap dökse, o zehir, dertli gönlü delik deşik etse, her delikten kahır şarlasa, şarlayıp dağlara taşlara fışkırsa, o dağlar taşlar işte böyle bir sesle inlerdi.
Çünkü feryadın fikri olmaz, aklı olmazdı. İnsan sınırının bittiği yerde başlardı figan. Sonrasında ademoğlu cinnetin elinde oyuncaktı artık. Şükür ki Tanrı, cinnetten önce gözyaşı armağan etmişti kullarına.