Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Girit'im Benim

Kritimu

Sabâ Altınsay

Kritimu Gönderileri

Kritimu kitaplarını, Kritimu sözleri ve alıntılarını, Kritimu yazarlarını, Kritimu yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
288 syf.
9/10 puan verdi
Kıbrıs, Girit Olmayacak!
Roman Osmanlı Devleti’nin zayıfladığı, topraklarını kaybetmeye başladığı yıllarda Girit’te yaşanan gelişmeleri anlatır bizlere. Girit’teki Müslüman ve Hıristiyan halklar yüzyıllarca bir arada yaşamıştır, dilleri dillerine karışmış, gelenekleri zamanla birbirine benzemiş, tam anlamıyla bir kaynaşma gerçekleşmiştir; ama bu durumlar bile gün gelip düşmanlığa dönüşmesini önleyememiştir. Bu kitap Giritli bir Türk ailesinin adadan kopuşunu bizlere ustaca anlatmaktadır. Müslüman ve Hıristiyan haklar arasında yani Türkiye ve Yunanistan arasında Lozan Barış Antlaşması sonrası yapılan mübadele (1923) Türkler adayı gemilerle terk ederler. Romanda Girit’teki karışıklık ortamını ne kadar çok dış kuvvetlerin etkisi söz konusu olsa da Hıristiyan halkı toplanmasına onları galeyana getiren, beyinlerini yıkayan kişi de kilisenin başrahibi Metropolit olmuştur. Kıbrıs'ta da aynı oyunlar oynanmış burada da başı Makarios çekmiştir. Türk halkı direnmiş ve Türkiye'nin de desteğiyle bu oyunlar bozulmuştur. Sözlerime şu satırlarla son vermek istiyorum: Kıbrıs Yunan olmaz Türk Mücahit duramaz Ya Türk Kıbrıs var olur Ya Mücahit yaşamaz!
Kritimu
KritimuSabâ Altınsay · Can Yayınları · 200438 okunma
Tıpkı insanlar gibi toplumların da kaderleri vardır. Bu kader bazen çok acı yazılır.
Reklam
“Her ölümde” diye geçiyordu içinden “birazı eksiliyor insanın. Her defasında bir yerini veriyorsun.”
Sayfa 133Kitabı okudu
Ağlamak, ıstırabın ana diliydi ve İbrahim sadece o dili konuşuyordu.
“Kritimu! Omorfo nisi! Kritimu! Kritimu! Kritimu!”
Sayfa 287Kitabı okudu
“Ben şimdi, Türkçe mi rüya göreceğim anne?”
Sayfa 287Kitabı okudu
Reklam
“…öyle geliyor ki bana, neden yaşadığımızı, bu acıları neden çektiğimizi öğreneceğiz çok geçmeden. Ah bir bilsek, bilsek…” Anton Çehov, Üç Kızkardeş
Sayfa 286Kitabı okudu
“Girit mi bizim gurbetimiz, Türkiye mi? Bilmem, ah bilemem.”
Sayfa 286Kitabı okudu
İbrahim’in ruhu ağlamaya başladı. Fena halde çırpınıyor, “Ömrüm, ömrüm!” diye bağırıyor, kalmak için yalvarıyordu. İbrahim onu zapt edemeyeceğini anlayınca iki gözünün ortasına okkalı bir yumruk indirdi, ikincisi ağzına denk geldi, sonuncusu da kafasına. Ruh, birkaç kez nafile yere çırpındı. Sonra eli kolu boşaldı. Başı geriye düştü; olduğu yere yığılıverdi. Bir daha kıpırdamadı. Ölmüştü.
Sayfa 281Kitabı okudu
Tam o anda İbrahim, ruhunun içinden çıktığını, alıp başını gittiğini gördü. Tıpkı kendisi gibi geniş omuzlu, uzun boylu, iriyarıydı. Kahverengi eski ve bol bir ceket, aynı renkten çuha bir pantolon giyiyordu. Giysileri üstünden dökülüyordu. Potinleri kocamandı, ayağına epeyce büyük geliyordu. Bu yüzden sarsak bir hali vardı ruhun. Dağlara dağlara gidiyor, gitmek değil, İbrahim’in arkasından bakakaldığını görünce katıla katıla gülüyordu. Az bekliyor, sonra tekrar dağlara vuruyor, gittikçe uzaklaşıyordu. İbrahim peşine takıldı. Yetişip yakalamak istiyordu ruhunu. İçine katıp yerli yerine oturtmak gerekti bu kendini bilmezi; hatta sakatlamak lazımdı ki bir daha kaçmasın.
Sayfa 280Kitabı okudu
Reklam
Anı dedikleri şey, acı verici bir özlemden başka neydi ki? Girit, daha ayrılmamışken bile anıydı, acı veren bir özlemdi artık.
Sayfa 269Kitabı okudu
Trakis hemen oralardan çarşaf gibi bir mendil bulmuş yüzünü gömüyor, gözlerini, burnunu, ağzını ovuşturuyordu. Gözaltlarındaki torbalar şişmiş, burnu kızarmıştı. Sesi genzinden çıkıyordu. Mendili yüzünden çekmeden kesik konuştu: “Allah bahtınızı açık etsin Avram. Gittiğin yeri içine sindirsin; yabancılık vermesin.” “Vermesin,” dedi İbrahim. Sağ elini göğsüne bastırdı. Güldü. Başını dışarıya çevirip sokağa bakar gibi yaptı. Tekrar Trakis’e döndü. Dudağını dişliyordu bakarken. Başka bir şey söylemeden çıktı gitti.
Sayfa 267Kitabı okudu
Her biri kendi Girit’ini seyrediyor, onu hatıra diye yanlarına alabilmek için gözlerini, zihinlerini, akıllarını sonuna kadar açıyor, bir mücevheri kutusuna kilitler gibi gönüllerine kilitliyorlardı.
Sayfa 264Kitabı okudu
Hanya maviye, kurşun grisine, mora batıp çıkıyor, saçlarına teller takmış bir genç kızım yüzü gibi, sakız beyazı yastıkta lavanta kokusu gibi, bal tadında şarap gibi yumuşak, alımlı ve masum, gözlerinin önüne sereserpe uzanıyordu. Hanya Girit’in en güzeliydi.
Sayfa 263Kitabı okudu
Büyük, büyük ve çok büyük dedelerinin de bu topraklarda yaşamış ve ölmüş olduğunu, onların hayatlarını, âleme çoktan karışmış nefeslerini düşünür, kendi onlara, onları kendine eklerse evet; ömrünün, ömürlerinin tümünü arkalarında bırakıyorlardı. Ölümün acısı nasıl ki sonradan ağırlaşırsa, terk etmenin kahrı da öyleydi. Toprağımı ve geçmişini kaybettiğinde önce şimşek gibi ve yakıcı bir sızı duyacak, sonraları özleyecek ve özlemin gülle gibi yükünü taşımaya kolları, omuzları, kasları, gövdesi, beli, başı yetmeyecekti. İnsanın acıdan nefesinin kesilmesi buydu.
Sayfa 261Kitabı okudu
76 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.