Hep düşünürüm. İnsan, yapıştığını sandığı o noktadan farklı noktalara hareket edebileceğini, bu hareketin ona farklı bakış açıları vereceğini bilse, üzerine yapışıp sıkı sıkıya tutunduğu ırk, cinsiyet, renk, millet, dil, din, siyasetten sıyrılıp özünde sadece ve sadece insan olduğunu düşünse... Düşünebilse....
.
.
Tüm dünyayı sömürenlerin, Balkanlar'da, ulusların özgürlüğü için ortalığı karıştırdığı, Osmanlı'nın güçsüzlüğünden yararlanıp istediklerini yaptırdığı yıllar. Balkanlar gibi Girit'te karışmaya başlamış. Türk'üm, Rum'um, müslümanım, hristiyanım yerine Girit'liyim diyenlerin, birbirleri ile yaşayıp gidenlerin artık eski huzuru yok. Osmanlı'nın ilgisizliğinden bıkan Türkler de, hiçbir zaman kendini Yunanlı görmeyen Rumlar da artık Giritli değiller. Yönetimsel boşluklar, adaya dışardan gelenlerin kışkırtmaları, Girit'in o ortak değerlerini, farklı kültürlerin birarada yaşama zenginliği ve güzelliğini yok etmeye başlamış. İşte adadaki bu değişimin hem siyasi, hem tarihi ama çokça da kendini Giritli olarak görenlerin sosyal yaşamındaki etkilerini, İbrahim Yarmakamakis'in hikâyesinde buluyoruz.
Hem anne, hem de baba tarafı Balkanlar'dan göç etmiş birisi olarak içim burkularak okudum kitabı. Olayları, kişileri kendi ailemle ilişkilendirdim hep. Dolayısıyla fazlaca etkileyici bir okuma oldu. Hele son sayfaya gelince... .