Mecnun ki âşıklık makamlarını bir bir yaşıyordu. Pişiyordu yavaş yavaş... Her geçen gün biraz daha değişiyordu. Kurtuluyordu emanet bedenden. Ruhu eski zaman bilgeleri gibi uzaklaşıyordu arzulu cismaniyetten... Ve Mecnun şimdilik Leylâ faslıyla sınanıyordu.
Neylesin ki, Leylâ hâlâ onun dünyada vazgeçemediği tek varlıktı. Leylâ birkaç yudum suydu içtiği. Leylâ birkaç lokma azıktı yediği. Fikrinde gene o, zikrinde gene o... Hayalinde Leylâ... Düşünde Leylâ...
Mecnun ki âşıklık makamlarını bir bir yaşıyordu. Pişiyordu yavaş yavaş...Her geçen gün biraz daha değişiyordu. Kurtuluyordu emanet bedenden. Ruhu eski zaman bilgeleri gibi uzaklaşıyordu arzulu cismaniyetten... Ve Mecnun şimdilik Leylâ faslıyla sınanıyordu.
Neylesin ki, Leylâ hâla onun dünyada vazgeçemediği tek varlıktı. Leylâ birkaç yudum suydu içtiği. Leylâ birkaç lokma azıktı yediği. Fikrinde gene o, zikrinde gene o... Hayâlinde Leylâ... Düşünde Leylâ
Gününüz aydın olsun kitap dostları Bugün sizlere herkesin az çok hikayesini bildiği tasavvuf dalında olan"Leyla ile Mecnun" kitabından bahsedeceğim.
Konusuna değinmeden önce birkaç seye değinmek istiyorum.Tasavvufta kemale erebilmek için üç basamak vardır. Bunlar; insan-i aşk, ilahi aşk ve hakik-i aşk. Mecnunda bunları tek tek aşarak aşk ile meczup olup yanmış, pişmiş ve olmuştur. Kısacası, tasavvufta ele alınan aşk makamı Allahü Teala’ya karşı beslenen yoğun sevgi ve muhabbettir. Bizlere düşen tasavvuftaki bu aşka ulaşmaya çalışmaktır. Allah’ı sevmenin dilde başlayıp amellerle devam ettiğini de unutmamaktır. Yazar bir hikaye ile bunları aşama aşama muhteşem bir şekilde anlatmış. Kalemine sağlık. Keyifli okumalar dilerim. Sağlıcakla kalın (Tasavvuf dalına ilgili kitapseverler için harikulade bir eser.)
Kitabı gördüğümde kapağı çok ilgimi çekmişti. Fakat içeriğini o kadar da ilgi çekici bulmadım. Çok fazla anlamını bilmediğim kelimelere yer verilmiş. Bu yüzden sıkılarak okudum.Tasavvuf sevenlere tavsiye edebilirim. :)
Ademden doğma, Aşktan olma Yiğitler yiğidi Kays, civanlar civanı Kays, mecnun oldu aşkıyla .Leyla onun bir iştiyaktan bir silüete dönüştü, mecazı aştı hakikate ulaştı en sonunda pişirdi devran Kays'ı, Kays aşkların en makamlısına Ehl-i aşka kavuşmuştu
" Ey sadık dost! Ey aşk mektebinin vefalı talebesi! Madem, yârdan haber getirdin. Madem, merhamet padişahından insaflar ilettin. O halde benden de ona övgüler, selâmlar, dualar söyle. Yaralı gönlümün sırlarını dergâhına aynen arz eyle..."
" Hissettiren Sen'sin Ve istettiren yine Sen... Ey Mezkûr! Zikrettiren sen'sin... Ve ey Meşkûr! Şükrettiren yine Sen... Çöz dilimizi, Sana dua dua yakaralım."
"Ona düşkün hâlimi bildir, mahzun selâmımı ilet. Aktar Mecnun'a, benim de aşkta mahremlere erdiğimi... Cemallûllah'ı gönül gözümle temaşa eylediğimi... Mûhabbetullah ilmiyle bütün bilinmez esrârı öğrendiğimi... Ve ölümden sonra mânâ âleminde birleşmek için kendisini beklediğimi."
Mecnun ki âşıklık makamlarını bir bir yaşıyordu. Pişiyordu yavaş yavaş... Her geçen gün biraz daha değişiyordu. Kurtuluyordu emanet bedenden. Ruhu eski zaman bilgeleri gibi uzaklaşıyordu arzulu cismaniyetten... Ve Mecnun şimdilik Leylâ faslıyla sınanıyordu.
Neylesin ki, Leylâ hâlâ onun dünyada vazgeçemediği tek varlıktı. Leylâ birkaç yudum suydu içtiği. Leylâ birkaç lokma azıktı yediği. Fikrinde gene o, zikrinde gene o... Hayalinde Leylâ... Düşünde Leylâ...