Vladimir Nabakov'un dünyaca ünlü eseri, sarsıcı, yer yer rahatsız edici, bir o kadar da edebi, büyüleyici hikayesi. 20.yüzyıl edebiyatından zevk alanların seveceği veya nefret edebileceği bir eser.
Dili büyüleyici bir şekilde kullanmak öyle bir güç ki, bir canavara, en affedilmez olaylara bile başka bir gözle baktırır okuyucuya. Ustaca yazılmış süslü cümleler, kalbinizin kaldıramayacağı şeyleri sakince okutturur. Kitaptaki cinsel içeriği bir kenara bırakabilsek, aslında bambaşka bir aşk romanı olacak bir hikaye. Baş karakter Humbert'ın, Lolita'ya karşı hislerini, yaptıklarını kabul edemesek te, acısını, saplantısını anlayabiliyoruz ya, işte bu da Nabakov'un kaleminin ustalığı. Bu içeriği bile bize okutturup, üstüne üstlük sevdiriyor. İşin en garip yanı ise, bu hislerin sapkınca bir saplantıdan kaynaklı olduğunu bilmesek, Lolita, yaşı kabul edilebilir bir kadın olsa, Humbert'ın anlattıkları için, okuduğum en derin aşk, aşkın en güzel tasviri diyebilecek olmam.
Aslında bir uçta kaybedilmiş çocukluk, masumiyet, parçalanmış bir gelecek ama aynı zamanda derin bir tutku, onun uğruna adanmış zavallı bir hayat... İnsan yazarın yeteneğine hayran olduğu kadar, onun diline aldandığı için kendine de kızıp şaşırıyor.
Önyargılarımla birlikte elime aldım bu kitabı, ama olumsuz düşüncelerimi kırmak zor olmadı. Tekrar tekrar okumak istediğim bir eser " Lolita".
Humbert mevsimlerden fırtınalı geçen bir kış gibi; ben bu fırtınalı kışa ulaşmaya çalışan Sonbahar