Kitabı bitirdiğimde sabahın 06:00 sularında, oturduğum eve yakın, 7/24 açık olan bir simit kafedeydim. Oldukça zorlanarak okuduğum (konusu gereği ağır bir roman) bu kitabı, sayfaların beni sürükleyip durduğu kaostan (birçok şey ifade edilebileceği için kaos) bir an bile ayrılmayıp, sabahlayarak ancak bitirebilmiştim. Bu bende belli başlı konularda teknik hâline gelmiş olsa gerek ki; bu kitabı okumaya başlamadan önce de hakkında en ufak bir eleştiri okumadım, yorum almadım. Benim için bunlar, sadece kapağın üzerindekilerle sınırlıdır. Kitabı okuduktan sonra yapılması gereken bir eylem olduğunu savunuyorum bunun. Böylece vâkıf olduğum bir kitaptaki konu, olay örgüsü ve karakterlere karşı yapılan yorumlar ile; insanların tepkilerini gözlemleme, kişiliklerinden ufak bile olsa (beden dili değil sonuçta, sadece yazı dili) yansımaları görme fırsatı buluyorum. Bu sefer de aynı şeyi yaptım. Bu site ve başka sitelerde tabi. Ancak okuduğum eleştiriler, bu güçlü ve pek başarılı roman için yapılabilecek en değersiz eleştirilerdendi. Bu eleştirilerden günümüz toplumunun çürük kokusunu almak hiç zor olmuyor inanın. İsterseniz defalarca okuyun o olumsuz eleştirileri. Dediğimi anlayacaksınız. Sorun, kitaba yapılan eleştirinin olumsuz olmasından ziyade, eleştirinin nasıl bir bakış açısıyla yapıldığı. Gözlemlerim kitapta yaşanan şeyler kadar rahatsız edici. Ve kitapla ilgili de olduğundan bu duyarlı, duyarsız kalmak dengesizliğini bir kez daha ortaya koyuyor insanlar. Mesela şöyle böyle anlatabilirim demek istediğimi. (Anlatabilirim miyim acaba? :)) Dünyada ve Ortadoğu ülkelerinde yoğun olmakla birlikte her gün çok kötü şeyler yaşanıyor. İnsanlar 1000/1'ini bile bilemiyor bunların. Ne kadar gelişmiş bir haber, bilgi ağına sahip olsak bile.. Bilgili, ancak duyarlı bir insan olmadığınız zaman (evet tam olarak mazlumun yanında, mazlum için olmadığınızda), önünüze bu gerçeklerin evrensel ve varlığını reddedemeyeceğiniz, durumu aklayamayacağınız veya esnetemeyeceğiniz bir şekilde (kitap, film vb.) zank diye konulması sizi çarpıyor. Devreye o uca bucağa sığdıramadığınız ahlâk kurallarınız (içgüdüsel olarak ahlâksızlıkları örtbas etmek veya reddetmek için kullanılan şeylerden bahsediyorum, bence tamamen gri) giriyor ve gerçeği görmek istememek gibi bir eyleme girişiyorsunuz. Kaçıyorsunuz ondan. Çünkü arkasından bir duyarlı olup, olmama eylemi içine girmek zorunda kalıyorsunuz. İnsanlar gerçekleri ne kadar kendilerinden uzaklaştırırlarsa, o kadar huzurlu olacaklarını düşünürler genelde. Şu an belki de tam olarak açıklayamadığım bu durumdan dolayı inanın (sadece bu site için söylemiyorum) mide bulandırıcı bir havası vardı o eleştirilerin. Ben burada kitap hakkında değil kitaptaki konuya yorum ve yaklaşım hakkında bir eleştiri eklemiş bulundum. Kitabı bitirdiğimde paylaştığım yorum ise şuydu sevgili meraklılar; "Beynimin, içindeki karakterlerle duygularımın ve hatta midemin sınırlarını zorlayan bu çok başarılı romanla sabahı getirmiş bulunmaktayım. (Tiksindirici olan başka bir konu da; dünyanın, romandaki karakterlerden daha da tiksindirici insanlarla dolu olmasıdır.) Günaydın herkes! Güzel insanlara sevgiler..." Kitap asla ama asla, bir kesimi iyi göstermeye çalışmıyor. Bütün çarpıklıklarıyla insan ırkının aşamadığı bir evrimsel aşamanın (üreme) sancılarını (aşılamadığı için sapık insanlar, sapık toplumlar, sapık inançlar... vs.) farklı bir kalemde, zor bir kalemde anlatıyor. Anlatmak istediğim psikolojik geçişleri ve manipülasyonları aktarabildim mi bilmiyorum. Ama yazıyı burada kesersem iyi olacak. Gök gürültüsüne uyanmış biri olarak 3-4 saatlik uykuyla duruyorum. Zihnim aşırı yorgun ve bulanık. Takdir edersiniz ki bahsi geçen roman insanın beynini gerçekten yoruyor. Ve evet uyandığımda da tam olarak gök gürültüsüne bağırıyordum. :) Sanki dedim; tanrıların öfkeleri birbirlerine karışıp, birbirlerinden taşarcasına bizi ıslatmaya geliyor. Ne bereketli bir öfke! Uykumdan ne istiyorsunuz sayın tanrılar? Ne güzel dedim ama!
Meraklılara;
Saygılar, sevgiler..