19 yaşında, hayattan ilk darbesini alıp hayal kırıklıklarıyla baş başa kalmış ve henüz tüm bu olanları idrak edemeden, geçindirmesi gereken bir aile gerçeğiyle yüzleşen bir genç...
Ahmet Cemil'i okurken, aklıma sık sık Martin Eden'in serüveni geldi. Bu iki karakterin ne denli benzer ve haliyle talihsiz olduklarını fark ettim. Karekterleri olduğu kadar serüvenleri de oldukça benzer. Örneğin Ruth, Martin Eden'in yazmak adına içsel motivasyonu olmuşsa, Lamia da Ahmet Cemil için aynı rolü oynamıştır.
Yazar tüm bunları o kadar etkileyici bir dille anlatmış ki, ara ara kendimi hikayeden kopmuş ve kelimelerin senkronizasyonuna kapılmış, tekrar tekrar o etkileyici uslübu okurken buldum. Mektep yıllarında edebiyatın özgür kıldığı Ahmet Cemil'de kendimden izler görmek kitabı fazlasıyla sevmemi sağladı.
Hayatın önüne koyduğu o engeller yüzünden, arzu ettiği maviden , nihaî siyaha düşer Ahmet Cemil. Bu nedenle Mai ve Siyah, bir nevi hayal ile gerçek arasındaki çatışmadır. Ben tekrar deneyimleyemeyecek kadar üzülsem de, herkesin en az bir kere okumasını tavsiye ederim.