"Bu Türkler," dedim arkadaşlarıma, "vaftiz edilmemiş imansızlar. Dolayısıyla saygıdeğer Engizisyonculardan çok daha zalim olacaklardır. Muhammedcilerin ülkesine geldiğimizde iyisi mi hiç sesimizi çıkarmayalım."
Türkiye'de Kandiye'dekinden çok daha fazla kilise olduğunu görünce fevkalede şaşırdım. Burada kalabalık keşiş gruplarının özgürce, kâh Yunanca kâh Latince, biraz da Ermenice Meryem'e dua etmelerine ve Muhammed'i lanetlemelerine izin verildiğini gördüm. " Bu Türkler ne iyi insanlar!" diye haykırdım.
- Benimle alay mı ediyorsun? diye sordu Rustan, ne kadar uyudum?
- Ancak bir saat kadar uyudunuz, efendim.
- Pekala, seni başbelası, ukala, nasıl oluyor da bir saatte ben altı ay önceki Kabil fuarına gidiyorum, geri dönüyorum, Keşmir'e yolculuk yapıyorum, Barbabou, prenses ve ben ölüyoruz?
- Efendimiz, bundan daha kolay, bundan daha basit bir şey olamaz, bundan daha kısa bir sürede dünyayı dolaşabilir, çok daha fazla serüven yaşayabilirdiniz. Zerdüşt'ün yazdığı Pers tarihinin özeti bir saatte okunamaz mı? Oysa bu özet, sekiz yüz bin yıllık bir zaman dilimini kapsamaktadır. Bütün bu olaylar birbirinin ardı sıra gözlerinizin önünden geçer, herhalde kabul edersiniz ki, Brahma için bütün bu olayları bir saate sıkıştırmak, sekiz yüz bin yıla yaymak kadar kolaydır, işte rüyanız için de durum bundan farklı değildir.
- Yani kusursuz bilgelik ulaşılmaz bir şey mi? diye haykırdı Memnon içini çekerek.
- Kusursuz ustalık, kusursuz güçlülük, kusursuz mutluluk kadar olanaksız, diye karşılık verdi diğeri, biz bile bundan çok uzağız. Tüm bunların bulunduğu bir küre var; ama sonsuzluğa serpiştirilmiş yüz milyar dünyada her şey derece derecedir. İkinci dünyada birinci dünyadakinden, üçüncü dünyada ikincisinden daha az bilgelik ve haz vardır ve bu, herkesin deli olduğu sonuncu dünyaya kadar böyle gider.
- Korkarım ki, dedi Memnon, bizim küçük yerküremiz, bana sözünü etmek lütfunda bulunduğunuz evrenin o deliler evinin ta kendisi olmalı.
- Tam olarak değil, dedi melek, ama ona yaklaşıyor. Her şeyin yerli yerinde olması gerekir.