Ruhum bana fısıldadı ve bana bir cüceden daha çok, bir devden daha az olmadığımı gösterdi.
Ruhum bana fısıldamadan önce, insanlığı ikiye ayırırdım; biri acıdığım zayıf insanlar, diğeri de takip ettiğim ya da meydan okuyarak direndiğim güçlü insanlar.
Ama şimdi benim de onlar gibi olduğumu ve onlarla aynı maddeden yapıldığımı anlıyorum.
Benim özüm onların özüydü, benim vicdanım onların vicdanı, benim görüşüm onların görüşü ve benim yolculuğum onların yolculuğu.
Onlar günah işlerse ben de günahkarım. Onlar iyi olursa ben de iyilikleriyle gururlanırım. Onlar yükselirse ben de onlarla birlikte yükselirim. Onlar hareketsiz kalırsa, onların ataletlerini ben de paylaşırım.
Ruhum bana fısıldadı ve şöyle dedi; ‘’Taşıdığın fener senin değildir, söylediğin şarkı senin yüreğinde bestelenmedi, çünkü ışığı sen bile taşısan, sen ışık değilsin. Ve tellerle gerilmiş bir saz bile olsan, sazı çalan sen değilsin’’
Ruhum bana fısıldadı kardeşim ve bana çok şey öğretti. Ve senin ruhun da sana fısıldadı ve çok şey öğretti. Çünkü sen ve ben biriz. Benim içsel benliğimdekileri bir an evvel açığa vurmamla senin kendi içindekileri bir sır gibi saklaman dışında, aramızda hiçbir fark yok. Ama senin mahremiyetinde de bir çeşit erdem var.