En Eski Modernite, Demokrasi ve Din kitaplarını, en eski Modernite, Demokrasi ve Din sözleri ve alıntılarını, en eski Modernite, Demokrasi ve Din yazarlarını, en eski Modernite, Demokrasi ve Din yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Yüksek düzeyde uygarlaşmış Orta Çağ'ın Müslüman ve
Hristiyan toplumları aynı önemli sorunla karşılaşmışlardı:
Akılla din (iman) nasıl bağdaştırılacaktı? Daha açık ifade etmek
gerekirse, iktidarın meşruluk temelini oluşturan dinle
akıl nasıl uzlaştırılacaktı? Zira sadece günlük teknik yaşamın
dayattığı sorunları çözmek için değil, yeni ihtiyaçlara cevap verebilmek
için de yeni yasalara ve düzenlemelere ihtiyaç vardı.
Müslümanlar, Hristiyanlar ve diaspora Yahudileri bu sorunu
aynı yöntemlerle (Aristo skolastiği) aynı şekilde çözdüler ve
parlak sonuçlara vardılar, ama bu ne Yahudi ne Müslüman ne de
Hristiyandı, fakat Grek'ti. Öncüler, Müslümanlarda İbn-i Rüşd,
Hristiyanlarda Saint Thomas Aquinas, Müslüman dünyasında
yaşayan Yahudiler için Maimonideler daha da ileri gideceklerdi.
Dogmaları görecelileştirdiler, gerektiğinde kutsal metinleri yeniden
yorumladılar. Eksikliklerini giderdiler, metne bağlı okumayı
terk edip onun yerine daha geniş yorumları koydular ve eğitici
bir örnek oluşturdular. En cesurları (İbn-i Rüşd gibi) sapkın
sayılıp iktidarın adamları, muhafazakar yorumcular tarafından
mahkum edildi. Fakat artık bunların bir önemi yoktu. Hareket
halindeki Avrupa toplumları bu öncülerin açtığı yolda ilerlerken,
aynı şeyi yapmayı reddeden Müslüman dünyası bugün dahi
içinden çıkamadığı bir gerileme dönemine girdi.
Bir zamanlar Çin’in geri kalmışlığını Konfüçyüsçülükle açıklıyorlardı, ne zaman ki Çin yeniden kalkışa geçti bu sefer de Çin’in başarısını Konfüçyüsçülükle açıklamaya kalktılar. Sahte tarihçiler Orta Çağ’da Arap uygarlığının başarısını İslamiyete dayandırmışlardı, günümüzün daha da sahte tarihçilerinin Arap dünyasındaki bugünkü duraklamayı da aynı İslama dayandırdıkları gibi. Kültüralizmin, tarihin hiçbir önemli olayına ve meydan okumasına verebileceği tek bir cevabı yoktur, olamaz, ama onlar için sorun başkadır, çok sayıda cevap da bulabilirler zira biri olmazsa diğer yaklaşımı geçerli.
Eğer tarih, insanlığın dışında bir etkinlik olarak ortaya çıkmıyorsa, o zaman başka "yasalarla" açıklanması gerekiyordu, o yasaların keşfi ise bazı yeni bilimlerin ortaya çıkmasını gerekli ve mümkün kılıyordu ki, bunlar, doğa ve insan bilimleriydi.
Geçmiş, olayların zoruyla babadan oğula geçen bir şey değildir. Değişmeden kaldığı izlenimini verdiğinde bile tarih, toplumları ve dinî yorumları dönüştürür ve her zaman sosyal realiteyle eklemlenen kimi veçheleri değişikliklere uğrar.
Günümüzde pek revaçta olan Amerikan tarzı cemaatçilik ideolojisi, sınıf bilincini ve sosyal mücadeleyi aşındırıp yok sayarak, onun yerine sözde "kolektif kimliği" ikame etmeyi amaçlıyor. Bu ideoloji, sermayenin egemenlik kurma stratejisi tarafından bütünüyle araçlaştırılmış durumdadır.
Politik islamın militanları hiçbir zaman gerçek mücadele alanında değiller ve yöneticileri de durmadan yürüttükleri mücadelenin "çıkar peşinde olmadığını" söylüyorlar.
...Benim anlayışıma göre, tarihsel materyalizmin amacı tüm bu eklenmelerin işleyişini tahlil etmek ve oradan hareketle de uzun erimli bir sosyalist, hümanist, enternasyonalist, üniversalist perspektif için ne tür olumluluklar ve olumsuzluklar içerdiğini ortaya koymak olmalıdır.