Tuileries sarayının salonlarından vakarlı bir yürüyüşle geçen bu soylu kişi, bu ağırbaşlı adam, geceleyin Nana'yla yatmak için dayanılmaz bir şehvet hayaliyle yanıp tutuşarak, hıçkıra hıçkıra ağlıyor, yastığını ısırıyordu.
Kenar mahallelerin çöplüklerinden havalanan bu dişi sinek, sosyal çürüyüşün mayasını taşıyarak, sadece üstlerine konmakla zehirlemişti bu erkekleri. İyi bir şey, adalete uygun bir şeydi bu, kendi dünyasının kimsesizlerin ve yoksulların öcünü almıştı böylece. Büyük bir şan ve şeref içinde dişiliği, tıpkı bir boğazlaşma alanını aydınlatan doğan güneş gibi, yukselirken o, şahane bir hayvan bilinçsizliği ile yaptığı işten habersiz iyi yürekli bir kız gibi yaşıyordu her zaman.
Hayat herkes için o kadar kötü ki... İnsanın kendisinin de kusurlarının affedilmesini isteyebilmesi için başkalarını da büyük ölçüde affetmesi gerekmez mi?